EKOSİSTEMLERDE ENERJİ AKIŞI ve MADDE DÖNGÜLERİ

Ekosistem, birbiriyle ilişkili canlı ve cansız unsurlardan oluşur. Ekosistem, bu unsurlar arsındaki madde ve enerji dolaşımı ile kendini besler ve yeniler. Madde döngüsü ve enerji dolaşımı ile hava,su,toprak,bitkiler ve diğer canlılar arasında sürekli bir alış veriş olur.Bu alış veriş yeryüzünün doğal zenginliklerinin tekrar tekrar kullanılabilmesine ve yaşamın sürmesine olanak sağlar.
BESİN ZİNCİRİ
Ekosistemdeki enerjinin birincil kaynağı güneştir. Dünyadaki tüm canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. Canlılar arası ilişkinin temelinde beslenme bulunur. Ekosistemdeki madde ve enerji nakli organizmalar arasında görülen besin zinciri yoluyla olur.

Besin zinciri ekosistemdeki canlılardan birinin diğerini besin olarak alması sonucu oluşan bir zincirleme olaydır. Üretici ve tüketici canlılar arasında bir zincirin halkaları şeklindeki beslenme ilişkisine besin zinciri denir. Bütün canlıların kullandığı enerjinin temel kaynağı güneş enerjisi olup besin zinciri bu enerjinin canlıdan canlıya aktarılmasını sağlar. Bitkiler tarafından üretilen enerji önce ot oburlara oradan da etoburlara geçer. Doğada var olan enerji, beslenme ilişkileri ve diğer ekolojik ilişkilerle, biçim ve yer değiştirerek sürekli yenilenir, asla kaybolmaz. Besin zincirleri fotosentez yapılmasıyla başlar ve artıkların çürütülmesiyle biter
1. halka – Üreticiler--(Fotosentezle organik besin üretirler, güneş enerjisini ilk olarak kullanırlar.)
2. halka – Otçullar--(Üreticilerin depoladığı enerjiyi birinci derece tüketici olarak kullanırlar.)
3. halka – Etçiller--(Üreticilerin depoladığı enerjiyi ikinci derece tüketici olarak kullanırlar.)
4. halka – Yırtıcılar-- Üreticilerin depoladığı enerjiyi üçüncü derece tüketici olarak kullanırlar.)
5. halka – Çürükçüller- Ölmüş bitki ve hayvan artıklarının yapısındaki organik maddeleri parçalayarak toprağa karışmasını sağlayan canlılara indirgeyici (ayrıştırıcı) denir. ( Ölen canlıları ve kalıntılarını ayrıştırarak beslenirler. Artan besin ve enerjinin fazlası, toprakta birikerek fosil yakıtların oluşmasına neden olur.)
ENERJİ PİRAMİDİ:
Besin zincirinin her bir halkasındaki canlıların birey sayılarının karşılaştırılmasıyla enerji piramidi oluşur. Bu nedenle enerji piramidinin ilk katında üreticiler ve son katında yırtıcı canlılar bulunur. Çürükçüller her bir katla ilişki halindedir.

Bu piramitlerin temel amacı eko sistemdeki enerji akışını daha somut olarak görebilmektir. Böylece çeşitli eko sistemleri bir birleriyle karşılaştıracak bir model elde edilmiş olur .(Faklı ekosistemleri birbiri ile karşılaştırmak amacıyla düzenlenirler.)

Kara ekosistemlerinde genellikle piramit 3 veya 4 basamaklıdır. Ancak su ekosistemlerinde piramit 4 ya da 5 basamaklı olabilir.Çünkü denizlerde üreticiler çoğunlukla mikroskobik fitoplanktonlardan oluşur. Fitoplanktonlar ot obur balıklara, ot obur balıklar da daha büyük et obur balıklara yem olur.


Üstteki enerji piramidi her basamağın yılda metre kare başına enerji üretimini ve metabolik enerji kaybını özetlemektedir. Örneğin üreticilerin toplam net enerji üretimi 1000 Kilokalori/metrekare/yıl iken,ot oburların 100 K Cal. /m2/yıl, et oburların 10 K. Cal. /m2/yıl olur. Son besin düzeyindeki hem etçil hem de otçullarda (omnivorlar) ise 1 Kcal/ m2/yıl’dır. Yani 4.basamakta üretim 1 K. Cal. / m2/yıl ‘a düşmektedir ki bu da her basamakta ortalama %90 enerji kaybı olduğunu gösterir.

Her enerji dönüşümünde bu örneğe yaklaşık %90 oranında enerji kaybı olmakta, o besin düzeyine ulaşan enerjinin ancak %10 u bir sonraki beslenme düzeyine aktarılabilmektedir. Aktarılabilen bu enerjiye kullanılabilir enerji denir.Geri kalan enerji artık kullanılamayacak bir enerji şekline dönüşür. Bu enerji düşük sıcaklıktaki ısı enerjisidir:Güneşten alınan ışık enerjisi 1. kattan yukarıya doğru besinler içerisinde aktarılmaktadır.
Enerji piramidinde, aşağıdan yukarıya doğru her kattaki;
– Canlı sayısı azalır,
– Tür sayısı azalır,
– Toplam besin ve enerji miktarı azalır,
– Vücutta biriken artık oranı artar, şeklinde değişmeler görülür.
NOT: Enerji piramidin her bir katındaki besin ve enerjinin bir kısmı canlının yaşamında kullanılırken depo edilen miktarı sonraki katlara aktarılır.
Besin Zinciri ve Enerji Piramidinin Bozulması;
Doğal ortamlardaki aşırı değerdeki olumsuz değişme ve gelişmeler ekosistemlerdeki canlı yaşamını ve düzenini bozar. Salgın hastalıklar, aşırı avlanmalar, iklim şartlarının değişmesi, kuraklıklar, don, sel, deprem, fırtına, kimyasal - biyolojik ve nükleer kirlenmeler besin zincirinin işleyişini bozar.
ENERJİ AKIŞI:
Güneş ekosistemlerin tek enerji kaynağıdır. Bazı canlılar doğal enerjiden faydalanarak ürettikleri maddeleri besin zinciri yoluyla diğer canlılara vermek suretiyle enerji akışını sağlarlar. Canlılar hayatsal faaliyetlerini sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyarlar. İhtiyaç duyulan bu enerji organik besinlerin parçalanması sonucu açığa çıkar. Dolayısıyla canlılarda besin aktarımına bağlı olarak enerji akışı da gerçekleşmiş olur.

http://www.belgeci.com/images/besin%20zinciri.png

Enerji piramitlerinde bir seviyeden diğerine geçişte enerji kaybı yaşanmaktadır. Enerji piramidinin en alt basamağında enerji en fazladır. Genelde bir basamaktan diğerine geçişte, enerjinin %90`ı kaybolurken, %10 kadarı bir sonraki beslenme düzeyine aktarılmaktadır.
Enerji akışı iki aşamada gerçekleşir.
— Birinci aşamada yeşil bitkiler güneş enerjisini fotosentez yoluyla kimyasal enerjiye çevirerek besinsel ürünlerde depolar. Bitki dokularında organik madde olarak depolanan bu enerjinin bir kısmı, bitkilerin yaşamları için kullanılır, diğer kısmı beslenme yoluyla ot obur hayvanların vücuduna geçer.
—İkinci aşamada ise hayvanlar bu bitkileri ve birbirlerini yiyerek gerekli enerjiyi sağlarlar,
A—Otçullar da besin yoluyla aldıkları bu enerjinin bir kısmı kendi yaşamları için enerji şeklinde kullanılır; kalan kısmını depolar ve otobur hayvanları yiyen etobur hayvanlara aktarılır.
B—Etçillerde ot oburları ve birbirlerini yiyerek bu depolanmış organik maddeyi enerji üretimi, büyüme, gelişme ve üretimi için kullanır.

user.tninet.se/~owl390d/dog_yasa/eko_cev.htm
— Besin zincirinin son halkasını ayrıştırıcılar (parçalayıcılar) oluşturur. Ekosistemlerin çoğunda enerjinin önemli bir kısmı ayrıştırıcılar tarafından kullanılır. Bunlar canlı artıkların (ceset, dışkı vb.) ayrıştırarak organik maddeleri, mineralleri ayrıştırarak inorganik maddelere dönüştürürler ve tekrar toprağa iade ederler. Bu İnorganik maddeler ve minerallerde yeşil bitkiler tarafından alınarak tekrar organik maddelere çevrilirler.

—Böylece, son tüketicilere doğru sürekli ve tek yönlü bir enerji akışı sağlanır. Zincirin her bağlantısı yiyecek düzeyi olarak bilinir. Böylece tabiattaki madde döngüsü devam eder. İnsan genellikle besin zincirinin son halkasıdır. İnsanlar bitki yedikleri zaman birincil tüketicilerin yiyecek düzeyine bağlı olurken, et yedikleri zaman ikincil tüketici olurlar.

Tabiatta birçok küçük besin zinciri birbiri içine geçmiş durumdadır. İç içe geçmiş besin zincirlerinin tümüne besin ağı denir.Besin zinciri veya besin ağını oluşturan canlılar arasında bir denge vardır. Herhangi bir basamaktaki bir değişim hayvan popülâsyonları arasındaki dengeyi bozar ve herhangi bir basamaktaki değişimi onun üzerindeki veya onunla beslenen basamağı etkiler, değişimlere hatta açlıktan ölüme sebep olur. Örneğin; fareler ortadan kalktığında bunla beslenen yılan, tilki çakal, yırtıcı kuşlar, baykuş gibi hayvanlar açlıktan ölür. Veya tersi bir durumda, ortamdaki yılın, tilki, çakal yırtıcı kuşlar, baykuş gibi hayvanlar ortamdan kaldırılırsa köyler ve kentler fare istilasına uğrar (Üç sene önceki Samsun ve Muğla’daki sıçan istilası gibi). Fare ve sıçanların çoğalmasıyla tarladaki sebzeye, meyveye verilen zarar arttığı gibi, veba, kuduz, tularemi, beyin zarı iltihaplanması, kolera, kanamalı sarılık gibi birçok hastalıkların yayılmasına sebep olur.

CANLILARDA BESLENME İLİŞKİLERİ
Ekosistemleri oluşturan canlı varlıklar, beslenme ve yaşama şekillerine göre gruplandırılırlar.
a) Beslenme Şekline Göre Canlılar :
Canlılar beslenme şekline göre üreticiler, tüketiciler ve hem üretici hem de tüketiciler olmak üzere 3 grupta incelenirler.


1- Üreticiler (Ototrof Canlılar) :
Kendi besinlerini kendileri üretebilen canlılardır. Üreticiler, fotosentez yoluyla karbondioksit, su, madensel tuzlar ve güneş enerjisini kullanarak oksijen, besin ve kimyasal enerji üretirler. Üretilen kimyasal enerjinin bir kısmını kendi yaşamsal faaliyetleri için kullanırlar, kalan kısmını da protein, karbonhidrat, yağ, vitamin şeklinde bitkinin kök, gövde, yaprak, tohum, meyve gibi kısımlarda ürettikleri besinlerde (besinlerin kimyasal bağlarında) depo ederler. Bitkiler tarafından depo edilen besinler diğer canlıların besin ve enerji ihtiyacının karşılar.
• Yeşil bitkiler, mavi – yeşil algler (su yosunları), öglenalar, bazı bakteriler ototrof canlılardır.

Yeşil bitkiler Öglena Su yosunu Algler

2- Tüketiciler (Heterotrof Canlılar) :
Kendi besinlerini kendileri üretemeyip, dışarıdan hazır olarak aldıkları besinlerle beslenen canlılardır. Tüketiciler, hem üreticilerle hem de diğer tüketicilerle beslenirler.
Tüketiciler, aldıkları besin kaynağına göre otçullar, etçiller ve hem otçul hem de etçiller olarak üç grupta incelenirler.
• Otçullar (Otoburlar = Herbivorlar) = 1. Dereceden Tüketiciler :
İhtiyaçları olan besin maddelerini ve enerjiyi üreticilerden yani yeşil bitkilerden karşılayan canlılardır.
• Koyun, keçi, inek, et, eşek, geyik, fil, zürafa, zebra, (maymun), sincap, tavşan.

İmpala Fil Tavşan
• Etçiller (Etoburlar = Karnivorlar) = 2. Dereceden Tüketiciler :
İhtiyaçları olan besin maddelerini ve enerjiyi diğer hayvanları (otçul ve diğer etçilleri) yiyerek karşılayan canlılardır.
• Aslan, kaplan, köpek, kurt, tilki, sansar, kartal, şahin, baykuş, atmaca, kertenkele, timsah, köpek balığı, yılan.

Aslan Timsah Kartal
• Hem Etçil Hem de Otçullar (Hepçiller = Omnivorlar) = 2. Dereceden Tüketiciler :
İhtiyaçları olan besin maddelerini ve enerjiyi hem üreticileri yani yeşil bitkileri hem de diğer tüketicileri yani hayvanları yiyerek karşılayan canlılardır.
• İnsan, ayı, maymun, kuşların büyük bir bölümü, kaplumbağa, bazı balıklar, fare, domuz.

Ayı Maymun Kaplumbağa
3- Hem Üretici Hem de Tüketiciler (Hem Ototrof Hem de Heterotrof Canlılar) :
İhtiyaçları olan besinin bir kısmını fotosentez yoluyla kendileri üreten bir kısmını da bazı canlıları yiyerek karşılayan canlılardır. Bu canlılar (protein sentezi için gerekli olan) azot ihtiyacını yakaladığı böcekleri yiyerek karşılarlar. Bataklıkta yaşayan böcekçil bitkiler (sinekkapan ve ibrik otu) bu gruba girerler.

Sinek kapan İbrik otu

NOT : 1-

• 1. Dereceden Tüketiciler = Üreticileri Yiyen Canlılar
Otçullar
• 2. Dereceden Tüketiciler = 1. Dereceden Tüketicileri Yiyen Canlılar
Etçiller
• 3. Dereceden Tüketiciler = 1. ve 2. Dereceden Tüketicileri Yiyen Canlılar
Etçiller – Hem Etçil Hem de Otçullar
b) Yaşama Şekline Göre Canlılar :
Canlılar yaşam şekline göre çürükçül yaşayanlar, parazit yaşayanlar ve ortak yaşayanlar olmak üzere üç grupta incelenirler.

1- Çürükçül Yaşayanlar (Ayrıştırıcılar = Saprofitler) :
İnsan, hayvan, bitki atıkları ile ölmüş insan, hayvan ve bitkileri vücutlarındaki bazı (organik) besinleri salgıladıkları enzimlerle parçalayan canlılardır. Bu canlılar böylece ihtiyacı olan besin ve enerjiyi parçaladığı maddelerden karşılarken atık maddeleri de diğer canlıların kullanabileceği maddeler (inorganik maddeler = mineraller = madensel tuzlar) haline getirip toprağa verirler.
Ayrıştırıcıların en önemli görevi doğadaki madde döngülerinin gerçekleşmesini sağlamaktır.
• Bazı bakteriler, küf mantarları (çürükçül bakteriler).

Bakteri ve Mantarlar

2- Ortak (Birlikte = Simbiyotik) Yaşayanlar :
Farklı türden canlıların yaşamlarını birada sürdürmelerine ortak (birlikte = simbiyoz) yaşama denir. Ortak yaşayan canlılar birbirlerine zarar vermezler.
Ortak yaşama canlıların birbirinden faydalanma şekline göre iki çeşittir.
• Mutualistler :
Birlikte yaşayan iki canlıdan her ikisinin de yarar gördüğü yaşama şekline mutualizm, bu şekilde yaşayan canlılara da mutualistler denir.


• Geviş getiren hayvanların (otçulların) sindirim sisteminde bulunan ve selülozun sindirilmesini sağlayan bakteriler.
• İnce bağırsakta yaşayan bakteriler kendileri için uygun yaşama ortamı bulurken B ve K vitaminlerini sentezleyerek üzerinde yaşadığı canlıya fayda sağlarlar.
• Baklagillerin (fasulye, nohut, mercimek, yonca, bakla) köklerinde yaşayan azot bakterileri bitkinin besiniyle beslenir, bitkiye ise havadan aldığı azotu verir.
• Liken Birliği : Liken birliğini mantarlar (şapkalı) ile mantarların hiflerine tutunarak yaşayan su yosunu (alg) oluşturur. Mantarların kökleri vardır ama besin üretemezler. Su yosununun ise kökleri yoktur ama besin üretebilirler. Mantarların aldığı suyu su yosunu kullanarak besin üretir ve ürettiği bu besini hem kendisi hem de mantarlar kullanır. Ayrıca mantarların solunum sonucu havaya verdiği CO2 gazını da su yosunu kullanır.
• Kommensalistler :
Birlikte yaşayan iki canlıdan birinin yarar görüp, diğerinin etkilenmediği yaşama şekline kommensalizm, bu şekilde yaşayan canlılara da kommensalistler denir.
• Köpek balığının karnına tutunan ya da etrafında gezen küçük balıkların (echeneis) köpek balığının parçaladığı canlılardan veya köpek balığının atıklarından faydalanması.

3- Parazit (Asalak) Yaşayanlar (Asalaklar) :
Birlikte yaşayan iki canlıdan birinin yarar, diğerinin zarar gördüğü yaşama şekline parazit yaşama, bu şekilde yaşayan canlılara da parazit yaşayanlar (asalaklar) denir.
Parazit yaşayan canlılar, ihtiyaçları olan besin maddelerini üzerinde yaşadığı canlıdan, canlının sindirilmiş besinlerinden hazır olarak alırlar. Bu nedenle parazit yaşayan canlılar üzerinde canlıya zarar verirler.

Canlı vücudunun içinde yaşayan ve sindirim enzimleri bulunmayan parazitlere iç parazitler (iç asalaklar) denir. Tenya, bağırsak solucanı, mantarlar, amip, sıtma mikrobu ve hastalık yapan bakteriler iç asalaklardır. Bu canlıların üreme sistemleri gelişmiştir.
Canlı vücudunun dışında yaşayan ve sindirim enzimleri bulunan parazitlere dış parazitler (dış asalaklar) denir. Bit, pire, kene, tahtakurusu, sivrisinek, uyuz böceği, çeçe sineği (uyku hastalığı yapar), tatarcık (şark çıbanı yapar) dış asalaklardır. Dış asalaklar üzerinde yaşadığı canlının kanındaki sindirilmiş besinleri kullanırlar.
Dış asalakların sindirim sistemi gelişmiş, iç asalaklarınki gelişmemiştir.

Yararlanılan Siteler:

http://cografyalise.blogcu.com/
www.enginsalli.blogcu.com
www.torpil.com

12.SINIF DERS ETKİNLİKLERİ (İLK 39 SAYFA)

COĞRAFYA 12 SAYFA 20 ÖLÇME DEĞERLENDİRME SORULARI
1.Sera etkisi nedir ? Açıklayınız.

Güneş ışınlarının yeryüzüne çarpıp ısı enerjisi haline dönüşmesi sırasında, bu enerjinin uzaya yayılmasını önleyen ve bir manto gibi görev yapan, karbon dioksit, tozlar, su buharı, partiküller v.s. maddelerin ısıyı abzorbe ederek, dünyanın giderek ısınmasına sebep olduğu olaydır. sera gazları: H2O, CH4, NO2, CFC gibi sera etkisini oluşturan gazlardır.

2.Sumatra'nın Toba Dağı'nda 73 bin yıl önce meydana gelen volkanizmanın sonuçları nelerdir?

Sumatra'daki Toba Dağı yaklaşık 73.000 yıl önce patlamış ve atmosfere yoğun bir şekilde kül ve gaz yayılmıştır. Patlamanın şiddetiyle gökyüzünün karardığı ve bölgede sıcaklık değerlerinin önemli ölçüde azaldığı görülmüştür. Bu nedenle iklimin Buzul Çağı'ndaki duruma döndüğü tahmin edilmektedir. Günümüzde o bölgede patlamadan geriye kalan 5-10 cm kalınlığında kül tabakası mevcuttur.

3.Fosil yakıt kullanımındaki artış, doğal sistemleri nasıl etkilemektedir?

Fosil yakıtların çevre kirlenmesindeki etkisi çok fazladır ve doğal sistemleri olumsuz etkilemektedir.Fosil yakıtların kullanılmasıyla ortaya çıkan gazların atmosferdeki oranının artması asit yağmurlarına neden olacak ve içilebilir su kaynakları azalacaktır.Ayrıca fosil yakıtların üretilmesi ve dağıtılması esnasında da çevre kirliği artmaktadır.Fosil yakıt kullanımındaki artış ,atmosferdeki karbondioksit, metan ve azotoksit gazlarının oranının artmasına ve sera etkisini artırarak dünyanın normalden fazla ısınmasına (küresel ısınmaya) neden olmaktadır. Küresel ısınmanın sonucu olarak, tatlı su kaynaklarının azalması, gıda üretimi koşullarındaki genel değişiklikler ve seller, fırtınalar, sıcak dalgaları ve kuraklık nedeniyle ölümlerde yaşanacak artış gibi potansiyel tehlikeler gündeme gelecektir.Bu durum en çok, hızlı iklim değişimine karşı hazırlık yapamayan yoksul ülkeleri etkileyecektir.Yaşam alanlarının hızlı değişimine ayak uyduramayan birçok bitki ve hayvan türünün nesli yok olacaktır. Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, sıtma ve yetersiz beslenme gibi nedenlerden milyonlarca kişi ölümle yüz yüze gelecektir.

4.Küresel ısınmaya yol açan karbon gazlarının atmosferdeki artışını azaltmak için
neler yapılmalıdır?

Fosil yakıtların, enerji üretiminde kullanımına sınırlama getirilmelidir.Doğayla dost enerji(hidroelektrik, jeotermal, güneş, rüzgar,dalga) kaynaklarının kullanımı arttırılmalıdır. Ayrıca daha az enerji tüketen cihaz ve araçlar geliştirilmeli, enerji daha verimli kullanılmalı ve enerji tasarrufu için gerekli önlemler alınmalıdır.

5.Alp Dağları'nın uzantısı kuzey ve güney doğrultusunda olsaydı bu durum Avrupa'daki ulaşım sistemini nasıl etkilerdi ?

Alp Dağları'nın uzantısı kuzey ve güney doğrultusunda olsaydı kara ve demiryolu ulaşım hatları da kuzey güney doğrultusunda olacak ve kuzey güney doğrultusunda ulaşım kolaylaşacaktı.

6.Önceki jeolojik devirlerde çok uzun zaman diliminde meydana gelen iklim
değişikliği günümüzde neden çok kısa bir zamanda gerçekleşmektedir?

İnsanlarının sayısının ve insan faaliyetlerinin artması ve özellikle sanayi devriminden sonra meydana gelen fosil yakıtların kullanımındaki artış iklim değişikliklerinin kısa bir sürede gerçekleşmesine imkan tanımaktadır.İnsan faaliyetleri klimatolojik süreçleri olumsuz yönde etkileyerek iklim değişimlerini hızlandırmaktadır.

7.Küresel ısınma bitki ve hayvan topluluklarını nasıl etkilemiştir? Örneklerle açıklayınız.

Küresel ısınma bitki ve hayvan türlerinin sayısının azalmasına,yaşam alanlarının değişmesine, yaşamlarının değişmesine(adaptasyon süreci) ve bazı türlerin neslinin tükenmesine neden olmaktadır.Kanada’nın kuzeyinde yaşayan karibuların sayısı 1989’da 2001’e 178.000’den 123.000 düşmüştür.Bu durumun nedeni ısınma nedeniyle bahar aylarının erken başlayıp erken sona ermesi nedeniyle karibu yavrularının kışı geçirmeye yeterli ağırlığa ulaşmadan bitkilerin kurumasıdır.Küresel ısınma nedeniyle Alaska’daki ladin ağaçları zarar görmektedir. Avrupa'da 35 yerli kelebek üzerinde yapılan bir araştırma, bu türlerin yaklaşık üçte ikisinin son 20-30 yılda yayılım alanlarını 30 ile 240 km kuzeye kaydırdığını ortaya çıkardı. Avrupa'daki pek çok bitki 50 yıl öncesine göre bir hafta erken çiçek açıyor ve sonbaharda yapraklarını beş gün önce döküyor. İngiltere'de kuşlar 20. yüzyıl ortalarına oranla ortalama 9 gün erken kuluçkaya yatıyor, kurbağalar ise 7 hafta erken çiftleşiyor. Kuzey Amerika'da ağaç kırlangıçları 25 yıl öncesine göre ilkbaharda kuzeye 12 gün erken göç ediyor.

8.Sellerin doğal süreçlere olan etkisini örneklerle açıklayınız.

Seller sonucunda can ve mal kayıpları yaşanmaktadır.Seller sonucunda ekili alanlar zarar görmekte,salgın hastalık tehlikesi ortaya çıkmaktadır.Selin etkilediği yerlerdeki ekosistemlerde değişiklik olmakta bitki ve hayvan türleri bundan olumsuz etkilenmektedir.Selin etkilediği alanlarda çatlakların ve oyukların oluşması ve bunun sonucu olarak yamaçlarda çökmeler(kütle hareketleri)dir.Büyük miktardaki toprak başka yerlere taşınır.Tarım arazileri selin getirdiği maddelerle örtülür ve toprak verimsizleşir.

9.Günümüze kadar yeryüzünde büyük volkanik patlamalar nerelerde gerçekleşmiştir ?

Yellow Stone (ABD) ve Toba Dağı (Endonezya) büyük volkanik patlamaların meydana geldiği noktasal örneklerdir.
Büyük volkanik patlamalar Pasifik Okyanusu çevresi, Japonya, Endonezya,Güneydoğu Asya Adaları,Akdeniz Çevresi , Hawai ve Atlas okyanusunun orta kesimleri aktif volkanik alanlardır. Etna (Sicilya, İtalya),Hekla (İzlanda),Kilauea (Havai, ABD), Krakatoa (Rakata, Endonezya),Mauna Loa (Havai, ABD),Mauna Kea (Havai, ABD),Mount Baker (Washington, ABD),Erebus Dağı (Ross Adası, Antarktika),Mount Hood (Oregon, ABD), Mount Fuji (Honshu, Japonya),Mount Rainier (Washington, ABD),Mount Shasta (California, ABD),St. Helens Dağı (Washington, ABD),Novarupta (Alaska, ABD),Popocatépetl (Meksiko, Meksika),Uludağ (Olympos Dağı) (Bursa, Türkiye)
Surtsey (Surtsey adası, İzlanda),Santorini (Santorini adası, Yunanistan)Tambora (Sumbawa, Endonezya),Teide (Tenerif, Kanarya Adaları, İspanya),Tungurahua (Ekvador),Vezüv (Napoli Koyu, İtalya),Llaima (Şili),Pelée (Martinik) büyük volkanik patlamaların meydana geldiği alanlardır.

10.Küresel ısınmaya bağlı olarak okyanus akıntılarında meydana gelebilecek değişim ne gibi sonuçlara yol açacaktır ?

Okyanus akıntıları sürekli rüzgarlar ve Ekvator ile Kutuplar arasındaki tuzluluk ve sıcaklık farkından dolayı ortaya çıkmaktadır.Buzulların erimesi sonucu Okyanus sıcaklıkları ve tuzluluk oranlarında değişim olacaktır. Bu durum, okyanus akıntılarını da yavaşlatacaktır. Okyanus akıntılarının karaların kıyı kesimlerinin ısınmasında, soğumasında, yağış almasında, sıcaklığın Ekvator'dan Kutuplar'a taşınmasında büyük önemi olduğu için okyanus akıntılarının yavaşlaması kısa sürede çok büyük iklim değişikliklerine neden olacaktır.

11.Hollanda, deniz seviyesinde meydana gelen değişmelere karşı kıyılarını korumak için ne tür tedbirler almıştır?

Hollanda kıyı bölgesinin düşük kotlu bir doğaya sahip oluşu; fırtınalar ve deniz seviyesindeki yükselmelerle birleşince, bölgeyi kıyı taşkınları ve erozyon açısından hassas bir duruma dönüştürmektedir. Deniz seviyesi altında bulunan ülkenin büyük bir kesimi, taşkınlara karşı yapılan barajlar ve seddeler tarafından korunmaktadır.1990 yılından bu yana kum beslemesi yoluyla daha fazla toprak kaybını önlenerek kıyı çizgisini korumaktır.

12.Günümüzde yeryüzünde ekstrem olayların yaşanmasında hangi faktörler etkili olmuştur?

Klimatolojik süreçler,Jeolojik süreçler ve İnsan faaliyetleri ekstrem olayların yaşanmasında etkili olmaktadır.
Sera gazlarındaki artış ve küresel ısınma Ekstrem sıcaklıklar,Şiddetli fırtınalar,Aşırı yağışlar,Sel ve Kuraklık gibi ekstrem doğa olaylarının yaşanmasında etkili olmaktadır.
Ekstrem sıcaklıkların yaşanmasında aşırı sıcak ya da aşırı soğuk hava kütleleri,Şiddetli fırtınaların yaşanmasında Tropikal alçak basınçlar,Aşırı yağışların yaşanmasında bol nemli hava kütlelerinin yükselerek soğuması,Sellerin oluşumunda aşırı yağışlar,kar ve buz erimeleri ve yanlış arazi kullanımı,Kuraklığın oluşumunda aşırı sıcak ve aşırı soğuk ile yağışların beklenen seviyenin altına düşmesi,Kütle hareketlerinin oluşumunda eğim,yağış, tabakaların uzanışı killi yapı,yanlış arazi kullanımı ,kazı çalışmaları ile volkanik olaylar, deprem ve seller etkili olmuştur.Volkanizma,Deprem ve Tsunami gibi ekstrem olayların temel nedeni olarak da yer kabuğunu oluşturan levhaların hareketi ile oluşan gerilimler ve fay hatlarının oluşumu yatmaktadır.

COĞRAFYA 12 SAYFA 24 ETKİNLİK ve CEVAPLARI
Yukarıdaki haritada ilk medeniyetlerin kurulduğu yerler gösterilmiştir. Dünya fiziki haritasından ve yukarıdaki haritadan yararlanarak aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1.İlk medeniyetler hangi enlemler arasında yer almaktadır? Söyleyiniz.
30 Güney ile 45 derece Kuzey enlemleri arasında kurulmuştur.
2.İlk medeniyetlerin haritada gösterilen yerlerde ortaya çıkmasının nedenlerini sınıfta arkadaşlarınızla tartışınız.
İklim şartlarının uygun olması(sıcaklık ve yağış), coğrafi konumunun uygun olması, verimli tarım alanlarının bulunması, su kaynaklarının varlığı ve korunaklı limanlar, komşu medeniyetler, yer şekilleri
3.Harita üzerinde numaralandırılmış yerlerde hangi medeniyetler kurulmuştur? Söyleyiniz.
Aztek, İnka,Maya,Akdeniz,Roma,İslam,Anadolu,Türk,Hint,Arap,Pers,Yunan, Osmanlı,Mezopotamya medeniyetleri kurulmuştur.

COĞRAFYA 12 SAYFA 26-27 ETKİNLİK ve CEVAPLARI
1.Konu içinde bazı medeniyetler hakkında bilgiler verilmiştir. Siz de diğer medeniyetlerle ilgili araştırma yaparak boş bırakılan kutucukları doldurunuz.
2.Medeniyetlerin kurulmasında etkili olan benzer ve farklı yönleri tespit ederek bunun nedenlerini tartışınız.
İklim şartlarının uygun olması(sıcaklık ve yağış), coğrafi konumunun uygun olması, yer şekillerinin uygun olması, verimli tarım alanlarının bulunması, su kaynaklarının varlığı ve korunaklı limanların varlığı medeniyetlerin kurulmasında etkili olmuştur. Medeniyetlerin kurulduğu yerlerin etrafındaki doğal sınırlar medeniyetlerin özgün yapıya sahip olmalarını sağlamıştır. Tarım toprakları az olan kıyılarda denizcilik ve ticaret gelişmiştir.

İLK MEDENİYETLER ve ÖZELLİKLERİ

MEZOPOTAMYA MEDENİYETİ
Mezopotamya, kuzey ve kuzeydoğudan yüksek dağlarla çevrili, güneyden Suriye ve Arabistan çöllerine açık, geniş bir düzlüktür. Varlığını ve önemini, Anadolu topraklarından doğan Dicle ve Fırat nehirlerine borçludur.
Mezopotamya'da tarıma uygun olmayan alanları tarıma kazandırmak için sulama kanalları yapılmış, bataklıklar drene edilmiş ve taşkın sonrası oluşan alüvyon birikintileri düzeltilmiştir. Bu çalışmalar sonucu zamanla köyler gelişerek kent hâline gelmiştir. Böylece Mezopotamya'da ilk kültür merkezleri ortaya çıkmıştır. Kentlerin ortaya çıkması insanlık tarihinde, ateşin bulunması ve tarımın başlamasından sonra kaydedilen önemli bir aşamadır. İlk kültür merkezlerinin ortaya çıktığı, önemli mimari eserlerin oluşturulduğu uygarlıklar, tarihî ve coğrafi koşulların etkisiyle hızlı gelişmiştir.



MISIR MEDENİYETİ

Mısır medeniyeti, Kuzey Afrika'da Nil Nehri ve etrafında kurulmuştur. Etrafının çöllerle kaplı olması diğer medeniyetlerle etkileşiminin daha az olmasına neden olmuştur. Bu nedenle Mısır medeniyeti kendine özgü özelliklere sahiptir. Mısırlıların medeniyete geçişinde; neolitik yerleşmelerin varlığı, Nil Nehri ve Mezopotamya uygarlığı etkili olmuştur. Mısır'ın da Mezopotamya gibi, büyük bir taşkın nehre sahip olması, verimli topraklarından yılda iki kez ürün alınabilmesi ve uygun iklim şartlarına sahip olması uygarlığa geçişini kolaylaştırmıştır. Nil Nehri çevresinde yaşayanlar düzenli taşkınlardan sonra bozulan tarlaların sınırlarını yeniden tespit etmek için matematikten yararlanmışlardır. Bu durum kamu yönetimi örgütlenmesini oluşturarak bilimin de gelişmesine katkı sağlamıştır. Nil Nehri'nin uygarlığa diğer bir katkısı da üzerinde ulaşım yapılmasıdır. Nehrin düzenli akışı nehir taşımacılığını geliştirmiş, bu da yönetimin bölgeyi kolayca denetlemesine imkân sağlamıştır. Nil boyunca hem ticari ilişkiler rahatça yapılmış hem de vergiler kolayca toplanmıştır. Bu durum uygarlığın çok daha hızlı büyüyüp güçlenmesinde etkili olmuştur. Kendilerine özgü hiyeroglif (kutsal resim yazısı) yazısını kullanmışlardır. Yazılarını "papirüs" adı verilen bitki yapraklarına yazmışlardır. Eczacılık, kimya ve tıpta gelişmişlerdir. Matematikte "pi" sayısını bulmuş ve astronomide gelişmişlerdir.Rasathaneler kurmuşlar ve Nil Nehrinin taşma sürelerini hesaplamışlardı. Güneş yılı esasına dayalı ilk takvimi Mısırlılar yapmışlardır. Romalılar, Mısırdan aldıkları bu takvimi geliştirerek bugün kullandığımız Miladi takvimi oluşturdular.


Hint uygarlığı

Ganj,Brahmaputra ve İndus nehirleri çevresinde Hint Medeniyeti ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Bu bölgede elverişli iklim şartları ve verimli tarım alanları bulunmaktadır. Entansif tarım yöntemleri geliştirmişler, fili evcilleştirmişler, mimari ve yazı alanında uygarlığa katkıda bulunmuşlardır. Ülkenin tarihini coğrafi şartları etkilemiştir. Elverişli iklimi ve verimli topraklarından dolayı pek çok kavimin istilasına uğramıştır.
Akdeniz uygarlıkları

Akdeniz kıyıları, medeniyetlerin ilk kurulduğu alanlardan biridir. Tarım alanlarının az olması, akarsuların varlığı, kıyılarında liman olmaya elverişli ada ve yarımadaların bulunması bu bölgede İyonya, Lidya, Yunan, Fenike ve Roma gibi birbirinden farklı medeniyetlerin kurulmasına neden olmuştur. Bu medeniyetlerden bazıları yer altı ve yer üstü kaynakları bakımından zengin olmadıklarından deniz ticaretine yönelmişler ve ihtiyaçlarının bir bölümünü denizden karşılayarak denizci karakterli uygarlıklar kurmuşlardır.
İyonlar ve Yunanlılar zamanla gemi yapımında ustalaşmış ve Akdeniz kıyılarındaki ürünleri toplayarak ihtiyacı olan toplumlara pazarlamaya başlamışlardır. Böylece farklı uygarlıklar arasında, ticari mallar taşınırken aynı zamanda kültürel gelişmeler bir merkezden diğerine nakledilmiştir.
Akdeniz uygarlıkları yeni şehirler ve koloniler kurarken buradaki insanlar bereketli tarım alanlarının az olması nedeniyle daha geniş ticari imkân sunan sahalarda yerleşmişlerdir. Böylece kentleşme Akdeniz'in doğu kıyılarından batı kıyılarına doğru yayılmıştır.
Çin uygarlığı

Sarı ve Gök ırmak çevresinde kurulmuşlardır. Bu alanlar verimli topraklar bulunmaktadır. Güneybatısı ormanlık yüksek dağlarla, Kuzeybatısı da bozkırlar ve çöllerle sınırlı olan Çin de dışa kapalı ve özgün bir medeniyetin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Tıp, matematik ve astronomi alanında da ileri gitmişlerdir. Çinliler kendilerine özgü bir yazı kullanmışlar, barut, pusula, kağıt, matbaa ve mürekkebi icat ederek dünya medeniyetinin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır. Porselen yapımı, ipekli dokumacılıkta ileri gitmişlerdir. Hun saldırılarına karşı Çin Seddi'ni yapmışlardır.
Maya uygarlığı

Maya uygarlığı Amerika kıtasındaki Kolomb-öncesi uygarlıklardan biridir. Bir Orta Amerika uygarlığı olan Maya uygarlığı, binlerce yıl boyunca Meksika'nın güneydoğusundan, Honduras, El Salvador ve Guatemala'ya kadar uzanan bir bölgede hüküm sürmüştür. Maya dilini oluşturmuşlardır. Mayalar astronomi, matematik, mimari ve sanat gibi birçok alanda ileri bir uygarlık oluşturmuşlardır. Klasik-öncesi dönemden itibaren olağanüstü yapılar inşa etmişlerdir. Taş işlemeciliğinde ileri gitmişlerdir. Piramitler, tapınakları, saraylar,dikili taşlar,top sahaları gibi büyük yapılar inşa etmişlerdir. Kullandıkları taş, genellikle kireç taşıdır. Mayaların ticari malları arasında yeşim taşı, kakao, mısır, tuz ve obsidyen taşı sayılabilir. Çömlekçilik ve seramik yapımında uzmanlaşmışlardır. Entansif tarım sistemlerini kullanmışlardır. Yazı, sayı sistemi ve “Uzun Hesap” denilen takvim sistemini oluşturmuşlardır. Şehircilikte ileri gitmiş ve birçok şehri meydana getirmişlerdir. Akarsu, dere, göllerde ve denizlerde kanolarla taşımacılık(denizcilik) yapmışlar ve ticaretle uğraşmışlardır.Kendilerine has dilleri mevcuttu. Yazıyı, sıfırı da içine alan bir sayı sistemini ve astronomiye dayanan takvimi kullanıyorlardı. Dikkat çekici eserler inşâ etmişlerdi.
İnka Uygarlığı

İnkalar, Büyük Okyanus kıyısına paralel uzanan And sıradağları üzerinde 12-16. yüzyıllar arasında yaşamış ve büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Bu bölge çok değişik iklim ve doğa koşullarını içermekteydi. İnkaların yaşadıkları And Dağları'nın batı kıyısında çöl ve vadiler yer alırken kuzeydoğu kesimleri tropikal yağmur ormanlarıyla kaplıydı.
İnkalar, şehirlerini ve kalelerini, dini inançları nedeniyle korumak ve savunabilmek için And Dağları'nın yüksek kesimlerdeki dik ve sarp yamaçlara inşa etmişlerdi. Bu yapılardaki devasa taş bloklar çok hassas ve düzgün bir şekilde birbirleriyle birleştirilmiştir. Taş işçiliğinde ileri gitmişlerdir.
İnkalar bulundukları bölgenin coğrafi konumu nedeniyle güneşin hareketleri konusunda uzmanlaşmışlar ve güneş saatini yapmışlardır. Yüksek kayalıklara yerleştirdikleri elips şeklindeki altın yansıtıcılarla astronomik gözlemler yapmışlar, güneşin yıllık hareketlerini incelemişlerdir. Patates tarımını ilk yapan medeniyettir. Tarımda teraslama yöntemi ve diğer entansif tarım tekniklerini kullanmışlardır. Sözlü edebiyatları olup, yazıları yoktu. Mısır ve patates yetiştirip, sekiler üzerinde tarım yaparlardı. Ülkede mükemmel bir yol şebekesi vardı.
Aztek uygarlığı

15. yüzyıl ile 16. yüzyıl başlarında, bugünkü Meksika’nın orta ve güney kesimlerinde büyük bir imparatorluk kurmuşlardır. Büyük bir imparatorluk kurabilmelerinin temelinde, kullanılabilir tüm toprakların entansif biçimde ekildiği, gelişkin bir sulama ve bataklık kurutma sistemine dayalı olağanüstü tarım düzenleri yatar. Bu yöntemlerle sağlanan yüksek verimlilik, zengin ve kalabalık bir ülkenin doğmasını sağlamıştır. İnkalar, çatıları tahta kirişler üzerine saman örtülü, altın süslemeli büyük taş kaleler ve tapınaklar yapmışlardır. Taş işçiliği ve mimaride ileri gitmişlerdir. Aztekler gelişmiş tarım yöntemlerine, kendilerine ait bir dine, takvime, alfabeye sahiplerdi. Aztek kültürü kendisini, tarıma bağlı ekonomi, dokumacılık, çanak çömlek yapımı metalurjide başlangıç, sayılar, piramit şeklinde yapılar, takvim sistemi, resim yazısı, şehir devlet organizasyonu ve dini faaliyetlerde göstermiştir.


Etkinlik sayfa 28 bulmaca


Aşağıdaki bulmacayı çözünüz.
1.Kültür ve medeniyetin yayılışında büyük etkisi olan ve tarihin başlangıcı olarak kabul edilen buluş, YAZI
2.Mezopotamya'nın doğusunda akan ve bu bölgeye hayat veren nehirlerden biri, DİCLE
3.Güneydoğu Anadolu'dan başlayarak Basra Körfezi'ne kadar uzanan Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bölge, MEZOPOTAMYA
4.Maya uygarlığının bulunduğu alanda yetişen tropikal ürünlerden biri, ANNANO
5.Maya uygarlığının bulunduğu bölgede yapıların inşasında yaygın olarak kullanılan taş KİREÇTAŞI
6.Demirin günlük hayatta kullanılması ile yapılan ve tarımda büyük gelişmelere neden olan tarım aleti SABAN
7.Büyük Okyanus kıyısında And Dağlarına paralel uzanan alanda kurulan, güneşin hareketleri konusunda uzmanlaşan ve güneş saatini yapan uygarlığın adı, İNKA
8.Bugünkü Meksika sınırları içerisinde kurulmuş olan uygarlığın adı AZTEK
9.Medeniyete geçişte çok önemli katkısı olan buluşlardan biri ATEŞ
10.Mezopotamya'yı oluşturan ve bu bölgenin batısından geçen nehir FIRAT


Etkinlik SAYFA 28 TABLO

Aşağıdaki tabloda Mısır, Mezopotamya ve Hint medeniyetleri ile ilgili bazı özellikler verilmiştir. Ön bilgilerinizden yararlanarak tablodaki boşlukları doldurunuz.

Etkinlik sayfa 29


Aşağıdaki tabloda medeniyetlerin gelişmesine ve yayılmasına neden olan bazı buluşlar verilmiştir. Ön bilgilerinizden faydalanarak aşağıda boş bırakılan yerleri doldurunuz.

Yazı
Sümerler, yazıyı ilk kullanan uygarlıktır. Yazı, Asurlular başta olmak üzere pek çok kavim tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra bilim, hukuk ve ticarette de kullanılmış, ardından ilk eğitim kurumları açılmıştır. Haftanın günleri de bu dönemde belirlenmiştir. Zaman içinde kahramanlık hikâyeleri, dinî törenlerin uygulanma esasları vb. yazıya geçirilmeye başlanmış, tüm bunlar kültürün gelişmesine ve aktarımına büyük katkılar sağlamıştır.

Takvim
Günümüzde takvim denilince miladi takvim akla gelir.Dünya'nın güneş etrafında dönüşüne göre miladi takvim düzenlenmiştir. 1 yıl, 365 gün 6 saat tir. Bu takvimi ilk kez Mısırlılar kullanmıştır. Bu takvim; İyonlar, Yunanlar ve Romalılar tarafından geliştirilmiştir. Roma İmparatoru Jullius Cesar ve Papa XII.Gregor tarafından düzenlenerek günümüzdeki şeklini almıştır. Eski topluluklar, takvimde ay senesini kullanıyorlardı. Ay yılı ile Güneş yılı arasında 11 günlük fark vardır. Ay yılında her yıl başlangıcı 11 gün öne gelir.Miladi takvimin temelini oluşturmuştur.İsa'nın doğumu (Milat) başlangıç alınmıştır. Milattan önceki tarihlerde rakamsal değeri büyük olan tarih daha eski bir tarihi gösterir. Milattan sonraki tarihlerde rakamsal değeri büyük olan günümüze daha yakın bir tarihi gösterir.

Demir
Demiri ilk işleyen milletlerden biri de Orta Asya'daki Türklerdir. Demir ilk önce silah yapımında, daha sonra da araç gereç yapımında kullanılmıştır. Eski Türkler göç ettikçe oradaki halklara demiri ve onu işlemeyi öğretmişlerdir. Zamanla demir, savaşlarda üstünlük elde etmenin temel unsurlarından biri hâline gelmiştir. Demir Hititler de demirden silah yapımında kendilerine özgü teknikler geliştirmişler ve çok daha sağlam silâhlar yapmaya başlamışlardır. Bu yolla iki yüzyıl boyunca süper güç olmayı başarmışlardır. Demir, dayanıklı olduğundan tarımda kullanılan araçların yapımında kullanılmış, sağlam sabanlarla ekilen topraklardan daha bol ürün alınması sağlanmıştır.

Kağıt
İnce bitki liflerinin keçeleşmesi ile meydana gelen bugünkü kağıdın ilk olarak M.S. 1. yüzyılda Çin'de yapıldığı sanılmaktadır. Aslında M.Ö. 4000 yıllarında Mısır'da bulunan Cyperius (papirüs) denilen bitkinin sapı uygun boyutlarda kesilip bir tahta üzerine dizilip, sulu vaziyette tokmaklanarak bir çeşit kağıt üretilmekteydi. Yapılışı ve özelliği bakımından bugünkü kağıttan farklı olmakla beraber, kağıt ismi bu papirüs kağıdından kalmıştır. Papirüsle beraber, çeşitli hayvan derilerinden yapılan parşömen kağıdı da tarih boyunca kullanılmıştır.
Kağıt, ilim ve kültürün yayılıp gelişmesinde çok büyük bir rol oynamıştır ve ilk para mantığının bir şeyler satın alma, değiş tokuş gibi parasal şeylerin başlangıcı olmuştur. Yazma, taşıma ve muhafazasındaki kolaylıklar, herhangi bir yerdeki ilim ve bilginin çok kısa bir zamanda dünyanın her tarafına kolayca yayılmasını temin etmiş, böylece bugünkü medeniyete ulaşılmasının başlıca vasıtalarından birisi olmuştur. Kağıdın kimin tarafından bulunduğu bugün kesin bilinmemektedir. Ancak bugünkü kağıt hamuru ile elde edilen kağıdın ilk modeli milattan sonra 105'te Çin'de Ts'ai Lun adında bir saray görevlisi tarafından yapıldığı kabul edilmektedir. 18. yüzyılda Fransa'da ilk defa kağıt makinesi yapılmıştır.


COĞRAFYA 12 SAYFA 30-31 ÖLÇME VE DEĞERLENDİRME SORULARI VE CEVAPLARI
1.Aşağıdaki tabloda Mezopotamya uygarlığına ait bazı özellikler verilmiştir. Diğer uygarlıklara ait özellikleri ön bilgilerinizden yararlanarak kutucuklara yazınız.

2.İlk uygarlıklardaki kentlerin özellikleri nelerdir?

Verimli tarım alanlarının ortasında ulaşım bakımından elverişli pazar yerleri olarak ortaya çıkmışlardır. Ticaretin gelişmesine paralel olarak gelişmişlerdir. Kentlerin toplam sayıları ve nüfusları azdır.

3.Neolitik sonrası ilk medeniyetler nerelerde ortaya çıkmıştır?

Mezopotamya, Mısır, İndus(Hindistan), Akdeniz Çevresi, Sarı ırmak ve Gök ırmak ve Orta Amerika’da ortaya çıkmışlardır.

4.Mezopotamya uygarlığının Maya ve İnka uygarlığından daha fazla saldırılara uğramasının nedenleri nelerdir?

Maya ve İnka uygarlıklarının çevresinde bu uygarlıklara karşı koyabilecek medeniyetler yoktu. Yeni Dünya’da yer alan uygarlıklar Amerika keşfedildikten sonra saldırılara uğramışlardır. Mezopotamya Uygarlığı ise Eski Dünya medeniyetlerinin ortasında yer alıyordu ve Mezopotamya’nın ekonomik zenginlikleri ve coğrafi konumu çevresindeki medeniyetlerin istilalarına neden olmuştur.

5.Mısır uygarlığının Mezopotamya'dan sonra doğmasında etkili olan faktörler nelerdir?

Etrafının çöllerle kaplı olması diğer medeniyetlerle etkileşimi daha azdır. Bu nedenle Mısır Medeniyeti Mezopotamya medeniyetinden sonra ortaya çıkmıştır ve özgün bir medeniyettir. Mezopotamya medeniyetinin çevresinde coğrafi engeller yoktur. Bu nedenle medeniyete geçiş bu bölgede daha önce olmuştur. Diğer toplumlar ve ticaretin gelişmesi şehirlerin ve kültür merkezlerinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

6.Hint uygarlığının kurulduğu bölgenin coğrafi özellikleri nelerdir? Bu özellikler Hint uygarlığının gelişmesinde nasıl etkili olmuştur?
7.Mısır uygarlığının Mezopotamya uygarlığı kadar saldırılara maruz kalmamasının nedenleri nelerdir?
Mısır uygarlığının kurulduğu bölgenin etrafının çöllerle kaplı olması bu bölgeye yapılacak saldırı ve istila hareketlerini güçleştirmiştir. Mezopotamya Uygarlığı ise Eski Dünya medeniyetlerinin ortasında yer alıyordu ve Mezopotamya’nın ekonomik zenginlikleri ve coğrafi konumu çevresindeki medeniyetlerin istilalarına neden olmuştur.
8-30 derece kuzey enlemleri arasında yer alır.Kuzeyden Himalaya Dağları,Belucistan Dağları ve Dekkan dorukları ile çevrilidir.Güneybatı ve Güneydoğusunda Hint okyanusu yer alır.İndus ve Ganj nehirleri ve bu nehirlerin oluşturduğu verimli İndus ve Ganj deltaları Hint uygarlığının gelişiminde etkili olmuştur.Ayrıca muson iklimi tarım topraklarından yılda iki kez ürün elde edilmesine imkan tanımıştır.
Bitki örtüsü ve hayvan türleri çeşidi son derece fazladır. Hindistan’ın kuzeybatısında yer alan geçitler bu bölgeyi istilalara açık hale getirmiştir. Ariler tarafından İndus medeniyeti ortadan kaldırılmıştır.


ÖLÇME DEĞERLENDİRME SAYFA 30 - 31 ÇOKTAN SEÇMELİ SORULAR

Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplandırınız.

1.And Dağlarının yüksek kesimlerindeki vadilerde yaşamış İnka medeniyeti ile ilgili aşağıda verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
A)Patates tarımını ilk yapanlardır.
B)Taş işlemeciliğinde ileri seviyededirler.
C)Tarımda teraslama gibi ileri yöntemler kullanmışlardır.
D)Güneşin hareketlerine bağlı olarak güneş saati yapmışlardır.
E)Kendilerine ait bir yazı oluşturmuşlardır.

2.Mezopotamya uygarlığının gelişmesinde aşağıdakilerden hangisi etkili olmamıştır?
A)Verimli taşkın ovalarının varlığı B)Dicle ve Fırat nehirlerinin bulunması
C)İklim koşullarının tarıma uygun olması D)Nüfus artışına bağlı olarak üretimin hızlandırılması E)Geçimlerini avcılık ve toplayıcılıkla sağlamaları

3.Mezopotamya'daki kent devletlerinin ticaret ilişkilerini başlatmasında aşağıdakilerden hangisinin etkili olduğu söylenebilir?
A)Ham madde kaynaklarının sınırlı olması B)Yeni topraklar elde etmek istemeleri
C)Parayı kullanmaya başlamaları D)Kültürlerini yaymak istemeleri
E)Savaşçı bir yapıya sahip olmaları

4.Aşağıdakilerden hangisi ilk kültür merkezlerinin kurulduğu bölgelerin ortak özelliklerindendir?
A)Yüksek platolar üzerinde gelişmiş olmaları
B)Tropikal iklim özelliklerine sahip olmaları
C)Yoğun orman örtüsüyle kaplı olmaları
D)Yüzey şekillerinin arızalı ve engebeli olması
E)Genellikle orta kuşakta yer almaları

5.Aztek ve Maya uygarlıklarının ortak özellikleri arasında;
I.Orta Amerika'da kurulmuş olmaları
II.Resim yazısına sahip olmaları
III.Yağmur ormanlarının yoğun olduğu alanlarda yerleşmeleri
gibi durumlardan hangisi ya da hangileri gösterilebilir?
A) Yalnız l B) Yalnız II C) Yalnız III D) I ve II E) II ve II

6.Aşağıdaki ülkelerin hangisi ilk medeniyetin kurulduğu alanlardan biri değildir?
A) Suriye B) İsveç C) Türkiye D) Pakistan E) Peru

7.Yerleşik uygarlığın ilk doğduğu medeniyet bölgesi aşağıdakilerden hangisidir?
A)Orta Amerika B)Sarı Irmak Havzası C)Mezopotamya
D)Nil Nehri Deltası E)İndus Vadisi

ÖLÇME DEĞERLENDİRME SAYFA 31 BOŞLUK DOLDURMA

Aşağıdaki cümlelerde boş bırakılan yerleri uygun ifadelerle tamamlayınız.

1.AZTEKLER Meksika Vadisi'nde ortaya çıkan bir uygarlıktır.

2.Yerleşik hayata TARIM faaliyetiyle geçilmiştir.

3.Mezopotamya FIRAT ve DİCLE nehirleri arasında, üç tarafı dağlarla çevrili bir düzlüktür.

4.Sümerler’den sonra MISIR, FENİKE, PERS uygarlıkları kendi yazılarını geliştirip kullanmışlardır.

5.GANJ ve İNDUS nehirleri Himalaya Dağlarından doğar ve Kuzey Hindistan'a ulaşır.

6.Eski Dünya'da ırmak boyu uygarlığının en sonuncusu ÇİN uygarlığıdır.

ÖLÇME DEĞERLENDİRME SAYFA 31 DOĞRU YANLIŞ

Aşağıdaki ifadelerden doğru olanların başına D, yanlış olanların başına Y harfini yazınız.

1.(D) Çin'de ticaretin gelişmesinde Mavi ve Sarı Irmak'ın "Büyük Kanal" ile birleştirilmesi etkili olmuştur.

2.(Y)Milet ve Laodikya yünlü dokuma sanayi alanında gelişmiş merkezlerdir.

3.(Y)Yeni Dünya'da uygarlığa geçiş Eski Dünya'dan önce olmuştur.

4.(D)Maya uygarlığı yağmur ormanları sahasında kurulmuştur.

5.(Y)Aztek uygarlığı Afrika kıtasında kurulmuştur.

6.(D)İlk kültür merkezleri uygarlıkların doğduğu alanlarda ortaya çıkmıştır.

Etkinlik sayfa 36

Aşağıdaki soruları ön bilgilerinizden, metinden ve tablodan yararlanarak cevaplayınız.
1.19.Yüzyılda Ruhr Bölgesi'nde yoğun bir göç dalgası yaşanmasının nedenleri nelerdir?
Bölgede nüfus maden kömürü üretimi ve demir-çelik sanayinde gelişmeye paralel olarak göç alarak artmıştır.
2.Ruhr Bölgesi'ne yapılan göçün olumlu ve olumsuz sonuçları nelerdir?
Göçün olumlu yönleri; bölgede çalışacak ve üretecek insan sayısı artmış, nüfus artmış, bölgedeki şehirlerin sayısı artmış, ekonomik faaliyetler çeşitlenmiş, eğitim düzeyi yükselmiş, doğum oranları azalmış, şehirsel faaliyetler gelişmiş, sosyal, ekonomik ve kültürel yapı değişmiştir.
Göçün Olumsuz Yönleri: "Getto" adı verilen bölgeye göçle gelenlerin yaşadığı bölgeler ortaya çıkmıştır, nüfus aşırı derecede artmıştır. İşsizlik artmış, göç akımı şehrin, konut, çevre, altyapı, ulaşım, eğitim, sağlık ve asayiş sorunlarını arttırmıştır. Arsa ve arazi değerleri artmış, mesken ihtiyacı, verimli tarım alanlarının ve orman arazilerinin hızla yerleşime açılmasına neden olmuştur. Kentlerin büyümesi sonucu sanayi tesisleri şehrin içinde kalmıştır. Gecekondulaşma ve çarpık kentleşme ortaya çıkmış ve çevre kirliliği artmıştır.
3.Ruhr Bölgesi'nin, nüfus yoğunluğu bakımından diğer ülkelere göre daha fazla artış göstermesinin nedenleri nelerdir?
Bölgede maden kömürü üretimi ve demir-çelik sanayinde gelişmesine paralel olarak aşırı derecede göç almasıdır. Avrupa’nın ve Almanya’nın en önemli sanayi merkezi olması, üzerinde ulaşım yapılan Ren nehrinin buradan geçmesi, ekonomik faaliyetlerin bu alanda çeşitlilik göstermesi bölgenin yoğun bir biçimde göç almasına neden olmuştur.
4.Kısa bir sürede yoğun bir nüfus artışı meydana gelen Ruhr Bölgesi'nde ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda ne gibi değişiklikler yaşanmış olabilir? Açıklayınız.
Ekonomik faaliyetler çeşitlenmiş, eğitim düzeyi yükselmiş, doğum oranları azalmış, şehirsel faaliyetler gelişmiştir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçilmiş, iş olanakları artmıştır, sağlık hizmetleri gelişmiş, sportif, kültürel ve sanatsal faaliyetler gelişmiş, bu faaliyetlerin yapılabileceği alanlar (tiyatro, sinema, spor alanları) ortaya çıkmıştır. Göçle birlikte farklı yerlerden birçok insan gelmiş ve kültürel çeşitlilik artmıştır. İnsan ilişkileri resmileşmiş, suç oranları artmıştır. Eğlence ve sosyal faaliyetlere imkan tanıyan alanlar artmıştır.
5.Sizin yaşadığınız şehir ya da bölgede bu tür yoğun nüfus artışı yaşandı mı? Bunun nedenlerini ve bu durumun hayatınızda ne gibi değişikliklere yol açtığını söyleyiniz.
Zonguldak 1829’da Uzun Mehmet ‘in kömürü bulması ile gelişmeye başlayınca ekonomik yapı çok kısa sürede değişikliğe uğradı. XIX.yy’ın ortalarında Taş Kömürü Ocaklarının işletmeye açılması Zonguldak’ın toplumsal, kültürel yaşamında bir dönüm noktasıdır. Bundan sonra kömür havzasında toplumsal ilişkilerin maden kömürü üretimine bağlı olarak biçimlendiği görülür. XIX.yy’ın ikinci yarısında, kömür üretiminde gelişmesine koşut olarak tahta iskelesi ve çevresi büyümeye, Zonguldak, Kozlu, Kilimli kentler bütünü ortaya çıkmaya başlamıştır. 1908’de Meşrutiyetinden sonra yörede ilk işçi hareketleri başlamıştır. Kömür havzasındaki geleneksel ilişkilerin ve değerlerin alt üst olmasına karşılık, iç kesimlerde geleneksel, dışa kapalı yapının sürdüğü görülmektedir. Cumhuriyet dönemine girildiğinde Maden Kömürü Havzasında hızlı bir toplumsal değişme süreci yaşanmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında üst yapıda gerçekleştirilen dönüşümler, yörede kültür değişmesi sürecini hızlandırmıştır. Eğitim kurumları, halk evleri Cumhuriyetin benimsediği çağdaş değerleri yaymaya çalışmıştır. Zonguldak çevre illerden ve göçler almış, nüfusu artmış ve kentsel yapı ortaya çıkmıştır. Zonguldak Cumhuriyetin ilk sanayi kenti olarak ortaya çıkmıştır. Sosyal, kültürel ve ekonomik yapı değişime uğramıştır. Taş kömürünün varlığına bağlı olarak Karabük ve Ereğli’de Demir-çelik sanayinin kurulması bölgede yeni kentlerin kurulmasına neden olmuştur.


ETKİNLİK SAYFA 37
Yandaki grafikte Ruhr Bölgesi'nin yıllar içinde nüfus değişimi gösterilmiştir. Bu grafikten ve ön bilgilerinizden yararlanarak aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1.Ruhr Bölgesi'nin nüfusunda nasıl bir değişim görülmektedir?
Nüfus 1820 yılından 1925 yılına kadar hızlı bir şekilde artmıştır.1946 yılında 2.dünya savaşının sona erdiği dönemde bölgede nüfusun azaldığı görülmektedir. 1946’dan sonra nüfus hızlı bir şekilde artış göstermiştir. 1961’den sonraki zamanda nüfus artışı olmamıştır. Azalma görülmektedir.
2.Nüfusun en fazla arttığı dönem hangi yıllar arasında yer almaktadır? Nedenlerini söyleyiniz.
Nüfusun en fazla arttığı dönem 1871-1905 yılları arasındaki dönemdir. 1849 yılından itibaren yakacak olarak maden kömürü kullanan yüksek fırınların kurulması ile Ruhr Bölgesi'nin önemi daha çok artmıştır.
Bölgede maden kömürü üretimi ve demir çelik sanayinin gelişmeye başlamasıyla ekonomik gelişme hızlanmış ve bölgenin nüfusu aldığı göçlerle hızlı bir şekilde artmıştır.
3.Sizce nüfustaki bu değişim bölgenin ekonomik faaliyetlerinde nasıl etkili olmuştur?
Tarım ve hayvancılık azalırken, sanayi ve madencilik faaliyetleri artmıştır. Ekonomik faaliyetler artmış ve iş alanları çeşitlenmiştir. Sanayi faaliyetlerindeki gelişme ve nüfus artışına paralel olarak bölgede hizmet sektörü de gelişmiştir.


ETKİNLİK SAYFA 39
Aşağıdaki tabloda Kocaeli ve Las Vegas şehirlerinde ekonomik faaliyetler ve bunların etkileri gösterilmiştir. Siz de madencilik, ticaret, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin baskın olduğu diğer şehirleri bularak tablodaki boşluklara yazınız.

Şehir: Kocaeli
Baskın ekonomik faaliyet türü: Sanayi
Etkileri: Farklı iş alanları oluşturması, hızlı göç ve nüfus artışının olması, çeşitli çevre sorunlarının yaşanması

Şehir: Las Vegas
Baskın ekonomik faaliyet türü: Turizm
Etkileri: Küçük bir çöl kasabası olan Las Vegas'ın turizm faaliyetlerine bağlı olarak nüfusu 1 milyonu geçmiştir. Las Vegas'a eğlence turizmine bağlı olarak her mevsim dünyanın değişik yerlerinden çok sayıda insan gelmektedir.

Şehir: Soma (Manisa)
Baskın ekonomik faaliyet türü: Madencilik
Etkileri: 1913 yılında Soma’da kömürün bulunmasıyla linyit madenciliği başlamıştır. Soma Türkiye’de Kömür İsletmeleri ün yapmış adını duyurmuş bir ilçedir. Özellikle madencilik faaliyetlerine bağlı olarak göç alan ve nüfusu artan Soma kalabalık bir şehir haline gelmiştir. Linyit madenine bağlı olarak Soma termik santrali kurulmuştur. İlçe’de hava kirliliği son derece yüksektir.
Kömür üretimi için ormanlık alanlar tahrip edilmiş ve edilmektedir.

Şehir: İzmir
Baskın ekonomik faaliyet türü: Ticaret
Etkileri: 16. Yüzyıldan itibaren Akdeniz ve dünya ticaretinde önemli bir yere sahiptir. Ulaşım olanakları, limanı ve hinterlandının geniş olması İzmir’in bir ticaret kenti olarak gelişmesine neden olmuştur. Aldığı göçlerle ülkemizin 3.Büyük şehri haline gelmiştir. Ülkemizin en önemli ihracat limanı İzmir Limanıdır. İzmir Enternasyonal Fuarı, ticari ürünlerin tanıtımı ve pazarlanmasında önemli rol oynamaktadır.

Şehir: Karaman
Baskın ekonomik faaliyet türü: Tarım ve hayvancılık
Etkileri: Tahıl tarımı, tahıl ticareti ve tahıllara dayalı sanayi faaliyetleri ile büyüyerek bir şehir haline gelmiştir.

http://www.cografyam.org'a teşekkürler

En kötü kokan çiçek 75 yıl sonra açtı

2 metre yüksekliğindeki dünyanın en kötü kokan çiçeği 75 yıl sonra ilk kez açtı
sviçre'deki Basel Üniversitesi'nin botanik bahçesinde bulunan dünyanın 2 metre yüksekliğindeki, en kötü kokan çiçeği olarak nitelendirilen “Titan Arum" 75 yıl sonra ilk kez açtı.

Üniversitedeki botanik bahçesinde 2 yıldır açması beklenen ceset kokusunu andıran pis kokusu bulunan aynı zamanda dünyanın en büyük çiçeği olarak nitelendirilen Titan Arum, Basel Üniversitesi botanik bahçesinde ziyaretçi akınına uğradı. Pis kokusu nedeniyle “leş çiçeğiö, “ceset çiçeğiö veya “ceset bitkisiö de denilen botanikte “amorphophallus titanumö olarak adlandırılan 2 metre yüksekliğindeki çiçeği enaz 10 bin kişinin gelip görmesi bekleniyor.

Uzmanlar, yapay yöntemlerle üretilen bu çiçeğin dünya çapında şimdiye kadar 134 kez açtığı belirtildi.









Akarsular

Akarsular ile İlgili Tanımlar

Akarsu:

en az bir mevsim, belli bir yatak boyunca uzun bir mesafe akan sulara akarsu denir. Akarsulara, nehir, ırmak, dere, çay, su ve öz gibi isimler verilir. Mesela: Fırat nehri, Kızılırmak, İkizdere, Arpaçay, Zamantı suyu, İğneli özü gibi. Akarsular yağmur, kar, buzul ve kaynak suları ile beslenirler.

Sel:

Sağanak yağışlar sonucu oluşan ve belli bir yatağa bağlı olmadan yamacı süpürürcesine akan sulara sel denir







Kaynak:


Akarsuyun doğduğu yere akarsuyun kaynağı denir








Ağız:

Akarsuyun denize veya göle döküldüğü yere akarsu ağzı denir.









Çığır: Akarsu yatağına çığır denir. Akarsu yatağının kaynağa yakın bölümüne yukarı çığır, ağza yakın bölümüne aşağı
çığır, kaynak ve ağız arası bölümüne orta çığır denir.
Akarsu yatağının en derin kısımlarını birleştiren eğriye talveg denir.
Yerli akarsu: Akım ve rejimi bulunduğu yerin iklimine uyan akarsulara yerli akarsu denir. Mesela Bakırçay ve Gediz akarsuları bulunduğu bölgede görülen Akdeniz iklimine bağlı olarak kış yağışları ile akımı artar. Yazın ise kuraklık nedeniyle neredeyse kuruyacak derecede akım azalması görülür.Genellikle kısa boylu akarsular yerli akarsu özelliği gösterir.
Yabancı akarsu: Akım ve rejimi bulunduğu yerin iklimine uyan akarsulardır. Mesela Nil nehri Mısır’da yabancı akarsu özelliği gösterir. Çünkü Mısır’da görülen çöl iklimi etkisiyle yatağında su bulunmaması gerekirken her mevsim bol miktarda su taşır. Bu durum Nil nehrinin başka iklim bölgelerinden beslenmesi ile ilgilidir. Genellikle uzun boylu akarsular yabancı akarsu özelliği gösterir.
Akarsu havzası: Akarsuyun kolları ile birlikte sularını toplayıp, boşalttığı sahadır. Bu alana akarsuyun beslenme alanı veya su toplama alanı denilmektedir. Akarsu bir sahadan topladığı suyu denize boşaltıyorsabu tür havzalara açık havza denir. Mesela Kızılırmak havzası böyledir. Akarsu beslendiği sahadan topladığı suları denize ulaştıramadan kuruyorsa veya bir gölde son buluyorsa bu tür havzalara kapalı havza denir. Van Gölü havzası Türkiye’nin en büyük kapalı havzasıdır.
· Aras – Kura Havzaları
· Van gölü
· Tuz gölü
· Tuzla gölü
· Develi
· Konya – Ereğli
· Ilgın gölü
· Seyfe gölü
· Göller yöresi vb.
Kapalı havza oluşumunda iklim özellikleri, yer şekilleri ve yer yapısı başlıca etmenlerdir. Dünyanın en büyük kapalı havzaları Orta Asya ve Kuzey Afrika'nın
içidir. Kapalı havza oluşumu Orta Asya'da yer şekillerine, Kuzey Afrika'da kuraklığa bağlı olarak meydana gelmiştir. Türkiye'de kapalı havzaların oluşumunda en önemli etken yer şekilleridir.
Areik (Akışsız) Havza: Akarsuyu bulunmayan veya sadece sağanak yağışlar sırasında sellerin görüldüğü suları denize ulaşmayan kurak bölgelerdir. Böyle sahalarda akarsu beslenmesi zayıftır. Sular denize ulaştıracak sürekli bir eğim de yoktur. Fakat akışlı bölgeler ile akışsız bölgelerin sınırı kesin ve sabit değildir.

Su bölümü çizgisi:

Bir akarsuyun havzasını çevresindeki diğer akarsuların havzasından ayıran sınırdır. Dağların dorukları ve sırt bölgelerinden geçer.







Taban seviyesi: Akarsu derine aşındırmasının son sınırıdır. Deniz seviyesi akarsular için genel taban seviyesidir. Çünkü akarsular denize ulaştıktan sonra yatak eğimi ortadan kalktığı için derine aşındırma yapamaz. Denize ulaşmayan akarsular için yerel ve geçici bir taban seviyesi söz konusudur. Kapalı havza tabanındaki göller yerel taban seviyesi oluşturur.

Denge profili:

Akarsu aşındırmasının son döneminde yer şekillerinin düzleştirilmesi sonucu kaynaktan ağza doğru az eğimli bir yatak profili oluşur. Akarsuyun ancak akabildiği bu az eğimli yatak profiline denge profili denir. Denge profiline ulaşmış akarsuda derine aşındırma yerini yana aşındırma ve biriktirmeye bırakır. Denge profili yaşlı arazilerdeki akarsularda veya akarsuların ağız kısımlarında görülebilir. Denge profiline ulaşmış bir akarsuyun yatağı üzerinde eğim kırıkları, dev kazanları ve şelaleler gibi yer şekilleri yoktur.Bu nedenle akarsu taşımacılığına uygundur. Fakat hidroelektrik potansiyelleri azdır. Denge profiline ulaşmamış akarsular üzerinde ise ulaşım yapılamaz fakat elektrik üretimine ve baraj yapımına elverişlidir. Batı Avrupa’daki akarsuların çoğu denge profiline ulaşmıştır. Türkiye arazisi ise yakın bir jeolojik geçmişte oluştuğu için akarsular denge profiline ulaşmamıştır. Bu nedenle baraj yapımına ve hidroelektrik üretime elverişlidir. Fakat Bartın çayının ağzındaki 7 km.lik bir alan dışında akarsu taşımacılığı yapılamaz.

Drenaj(Akarsu ağı):

Akarsuyun kollarıyla birlikte oluşturduğu akım şebekesine akarsu ağı denir. Akarsu ağı, akarsuyun havzasındaki eğim durumu, taşların cinsi ve tabakaların duruşuna göre farklı şekillerde olabilir. Ülkemizde ağaç dalları şeklindeki dantritik akarsu ağı yaygındır

Akarsu Debisi (Akım)

Akarsu yatağının herhangi bir kesitinden 1 sn.de geçen su miktarına akarsuyun debisi (akarsuyun akımı) denir. Akarsu akımı m3/sn olarak söylenir. Akarsuyun akım miktarı şu faktörlere bağlı olarak değişir:
· Havzaya düşen yağış miktarı
· Havzanın genişliği
· Beslendiği kaynaklar
· Buharlaşma
· Yatağın geçirimliliği
· Bitki örtüsü
· Yatak eğimi
· Göller
· İnsan

Hızı
Akarsu yatağının herhangi bir kesitinde 1 sn.de aldığı yola akarsu hızı denir.Akarsu hızı mulvinometre ile ölçülür. Akarsu hızı yatağının her yerinde aynı değildir.Yatağın üst orta kısmında hız en fazladır. Dibe kenarlara doğru hız azalır. Akarsu hızı şu faktörlere bağlı olarak değişir:
Akarsuyun yatak eğimi
Akarsu debisi
Yatak derinliği
Yatak genişliği
Sürtünme
Bitki örtüsü
Akarsu Rejimi
Akarsuyun akımında yıl içinde meydana gelen değişmelerdir.
Akımı yıl içinde fazla değişmeyen ve yatağında daima su bulunan akarsulara rejimi düzenli akarsular denir. Mesela Ekvatoral iklim bölgesindeki Amazon ve Kongo nehirleri ile Ilıman okyanus iklimi bölgesinde yer alan Batı Avrupa akarsuları gibi.
Yılın bir döneminde yatağında su bulundururken bir dönem ise kuruyacak hale gelen veya kuruyan akarsulara rejimi düzensiz akarsular denir. Mesela Akdeniz iklimi bölgesinde yer alan Bakırçay, Gediz, Küçük ve Büyük Menderes akarsuları kışın yağan yağmurlarla kabarırken yazın sulama ve içme amacıyla yataklarından çok su çekilmesi ve şiddetli kuraklık sonucu kuruyacak hale gelir hatta bazen de kurur. Bu nedenle rejimleri düzensizdir.
Akarsuyun rejimine etki eden faktörler şunlardır:
· Yağış rejimi
· Yağış şekli
· Havza genişliği
· Beslendiği kaynaklar
· Bitki örtüsü
· Sıcaklık rejimi
· İnsanlar
Akarsular rejimlerine göre şu şekilde sınıflandırılır:
Sürekli akarsular
Periyodik akarsular
Sel rejimli akarsular
Yağmur rejimli akarsular
Kaynak suları ile beslenen akarsular
Kar ve buz suları ile beslenen akarsular

Akarsu Aşındırma Şekilleri

Akarsu Topografyası
Yeryüzünün şekillenmesinde en önemli dış kuvvet akarsulardır. Akarsular aşındırma, taşıma ve biriktirme yoluyla yer şekillerinin oluşumunda etkili olur.
A. Akarsu Aşındırması
Akarsular yatakları içinde fiziksel kimyasal yolla aşındırma yapar. Akarsular suyun eritme gücü etkisiyle kimyasal olarak aşındırma yaparken, suyunu ve yataktan kopardığı maddeleri yatağının çeşitli yerlerine çarpması sonucu fiziksel aşındırma yapar.
Akarsuların aşındırması yer şekillerinin evrim sürecinde farklılık gösterir. İç kuvvetlerin etkisiyle oluşan ilk yer şekilleri üzerinde akarsular kurulduktan sonra eğimli bir yatak içinde aktıkları için derine aşındırma yapar. Yer şekillerinin gençlik dönemi diyebileceğimiz bu dönemde derine aşındırmanın bir sonucu olarak akarsu yatağı geriye doğru da aşındırılır ve akarsuyun boyu da giderek uzar. Akarsu yatağı geriletilirken başka bir akarsuyun sularını da kendi yatağına çekmesine kapma olayı denir.
Yer şekillerinin ihtiyarlık döneminde akarsuyun yatak eğimi azaldığı için derine aşındırma yerini yana aşındırma ve biriktirmeye bırakır. Bunun sonucu olarak yamaçlar geriletilir, koparılan maddeler vadi tabanında biriktirilir ve vadi tabanı giderek genişler.
Akarsuyun aşındırma gücü yere ve zamana göre değişir. Akarsuyun aşındırmasına etki eden faktörler şunlardır:
· Akarsu debisi
· Akarsu hızı
· Akarsu yatak eğimi
· Akarsuyun yük miktarı
· Akarsuyun yatak yapısı

Akarsu Akarsu yatakları boyunca akarken iki yoldan aşındırma yapar.
1-)Kimyasal Aşındırma:Toprak ve kayaların erimesi yoluyla olur. Kayaların yapısına suyun sıcaklığına ve içindeki CO2 miktarına bağlıdır. Erime sıcaklıkta arttığı için kimyasal aşındırma yaz aylarında ve tropikal bölgelerde daha çok olur.
2-)Mekanik Aşındırma:Akarsuların toprak ve kayalardan parçalar koparması ile oluşur. Akarsuyun mekanik aşındırma gücü şu etkenlere bağlıdır:
a)Su Miktarı (Akım):Bir akarsuyun taşıdığı su miktarı arttıkça aşındırma gücüde artar. Bu nedenle çok su taşıyan büyük akarsular daha çok aşındırırlar Su fazlalığı nedeniyle bir akarsu üzerinde en fazla aşındırma başlangıçta ağız kısmında olur. Ve yatağın kazılması da buradan geriye doğru ilerler buna geriye aşınma denir.
b)Akış Hızı:Aşındırma üzerinde etkili olan ikinci etken akarsuyun akış hızıdır. Bu da eğime bağlıdır. Eğimin fazla olduğu bölgelerde akarsular daha hızlı akar,aşındırma güçleri artar. Örneğin Türkiye'deki akarsular saniyede akıttıkları toplam su miktarı bakımından fazla zengin olmadıkları halde yataklarında eğimin fazla olmasından dolayı fazla aşındırırlar.
c)Yük Miktarı:Akarsuyun taşıdığı kum,çakıl,mil gibi maddeler akarsuyun aşındırma kazma araçlarıdır. Bu nedenle yük ne kadar çoksa aşındırma da o kadar fazla olur.
d)Zeminin Özelliği:Aşındırma akarsuyun geçtiği yerlerdeki kayaların özellikleri ile de ilgilidir. Kum çakıl gibi gevşek maddeler daha kolay koparılıp aşındırılır. Dirençli kayalar,katılaşım kayaları ve sert kum taşları aşınmaya daha uzun zaman karşı koyarlar. Akarsuyun geçtiği alanlar bitki örtüsünden yoksun ise aşındırma işlemi daha da artar.
Aşındırma Şekilleri
1. Vadi:


Vadi:Akarsuların yataklarını derine ve yana aşındırması ile oluşan ve sürekli inişi olan uzun çukurlardır. Değişik şekilleri vardır.

a)Boğaz Vadi:


Yüksek yerlerde derine aşındırma ile oluşmuş vadilerdir. Yamaçlar dik vadi dardır. Dağları enine yaran ırmak vadileri Türkiye'de kuzey ve güney yönlü ulaşımda kolaylık sağlar. Bunlara yamaç vadileri de denir. Örnek Marmara da Gevye Boğazı,Küre dağlarında Kızılırmak vadisi Canik Dağlarında Yeşilırmak Vadisi,Akdeniz de Çubuk ve Gülek boğazları gibi.

b)Kanyon Vadi:


Derine aşındırmayı tamamlayan akarsuyun geçtiği bölgenin Epirojenik hareketler sonucu yükselmesi yada denizlerin çekilmesi sonucu akarsu yatağını tekrar derinleştirir. Böylece vadi yamaçlarındaki seki(taraça) denilen basamaklar oluşur. Kalkerli arazilerde farklı kayaların erimesi sonucunda da kanyon vadi oluşur. Örneğin Akdeniz'de Göksu Kanyonu gibi.

c)Çentik Vadi:


Bazı vadilerin profili V biçimindedir. Bu tür vadilere çentik vadi denir. Bu tip vadiler genelde akarsuların yukarı çığırlarında oluşurlar. Aynı zamanda akarsuların ilk oluştukları dönemdeki genç vadilerdir.

d)Yatık Yamaçlı Vadi:


Yana aşındırmanın fazla olduğu ve yamaçların yatıklaştırıldığı yerlerde vadilerin profili genişler ve yatık yamaçlı vadiler meydana gelir. Bu tip vadilerin genellikle alüvyonla kaplı geniş bir tabanları da vardır.

e)Geniş (alüvyal) Tabanlı Vadi:


Yana aşındırmanın etkisi ile genişleyen vadilerdir. Eğimin azalmasına bağlı olarak birikmelerle alüvyon bir taban oluşmuştur

2. Dev kazanı:


Akarsuların çağlayan yaparak düştüğü yerlerde oluşan aşınım şekillerdir.

3. Peribacaları:


Peribacaları volkanik tüf ve millerle kaplı yamaçlarda sellenme sonucunda meydana gelirler. Yamaçtaki tüf ve miller arasında yer yer daha dirençli tabakalar veya bloklar varsa bunlar altlarındaki yumuşak kısımları sellenmeye karşı korurlar. Böylece üzerine şapka gibi bir kaya parçası duran sütunları andıran garip şekiller meydana gelmiş olur. Peribacaları ülkemizde özellikle Ürgüp ve Nevşehir dolaylarında görülür. Peribacalarının şekillenmesinde aynı zamanda rüzgarın da dolaylı etkisi vardır.

4. Kırgıbayır (Badlands):


Sel sularının etkisi ile yamaçlar yarılır ve aynı zamanda gittikçe yatıklaşır. Bu arada yarı kurak bölgelerde mil ve tüf gibi maddelerden yapılmış yamaçlar üzerinde çok sık sel yarıntılarından oluşmuş karmakarışık ve üzerinde dolaşılması çok zor olan bazı şekillerde meydana gelir bunlara kırgıbayır adı verilir.

5 Plato:


Akarsular tarafından derince yarılmış düzlüklerdir bu düzlükler eski peneplenlerin gençleşmesi-yükselmesi sonucunda oluşurlar. Bazıları da lav düzlükleridir.

6. Menderes:


Akarsular yataklarını yanlara doğru da aşındırırlar sular bazen bir yamaca bazen ötekine çarpar. Çarpma ile yamaçların altı kazılır,zamanla yıkılır ve daha çok geriler. Böylece bir akarsu vadisindeki girintiler çıkıntılar büklümler halini alır. Bu büklümler büyüdükçe vadi genişler yamaçlar geriler. Bir akarsu vadisinde mendereslerin oluşması yatak eğiminin azalmasına bağlıdır. Bir akarsuda mendereslerin artması bu akarsuyun :
Yatak eğiminin azaldığını
Uzunluğunun arttığını
Hızının azaldığını
Aşındırma gücünün azaldığını gösterir.
Türkiye'de özellikle Ege bölgesinde bulunan akarsular (Gediz,Bakırçay.K.Menderes,B.Menderes) son derece belirgin menderesler meydana getirirler.

7. Peneplen:


Akarsular yerkabuğunun yüksek kısımlarını aşındırarak çukur yerleri doldurarak yeryüzünü düzleştirmeye çalışırlar. İrili ufaklı bir çok akarsu tarafından yapılan aşındırmaya bağlı olarak çok uzun bir zaman sonucun da bütün arazi alçalmış engebelik bakımından silikleşmiş olur. Böylece karaların yüzeyi deniz seviyesi yakınlarına kadar alçaltılır ve hafif dalgalı bir düzlük haline dönüşür. Akarsu aşındırması sonucunda meydana gelen bu gibi düzlüklere peneplen adı verilir. Türkiye III.Zamanın sonlarında peneplen halinde iken IV.Zamanın başlarında tümden yükselmiş ve peneplen yüzeyi yükseklerde kalmıştır. Türkiye'deki ova ve platoların yükseklerde bulunmasının nedeni bu peneplen yüzeylerinin yükselmesidir.

8. Denge Profili:


Akarsular yataklarını eğimin fazla olduğu yerlerde derine doğru,eğimin az olduğu yerlerde ise yana doğru aşındırırlar. Bir akarsu yatağını derine doğru aşındırdıkça yatak eğimi azalır,deniz seviyesine yaklaşır. Hiç bir akarsu yatağını deniz seviyesinden daha derine aşındıramaz buna taban seviyesi denir. Taban seviyesine ulaşmış akarsularda derine aşındırma sona erer. Akarsuyun ağız bölümü su miktarının çokluğuna bağlı olarak taban seviyesine daha kısa sürede ulaşır buralarda derine aşındırma olmaz fakat kaynağına (geriye) doğru derine aşındırma artarak devam eder. Buna geriye aşındırma yada boyuna aşındırma denir. Geriye aşındırma sonucunda akarsu boyunu geriye doğru uzatır. Su bölümü alanını yararak komşu akarsuyun yada kollarından birini kendine bağlayabilir. Bu olaya kapma denir. Bu olay nedeniyle akarsu havzaları genişleyebilir. Aşındırma sürdükçe akarsuyun yatak eğimi azalır, akış hızı yavaşlar. Derine aşındırma azalır ve hemen hemen sona erer. Bu duruma erişmiş bir akarsuyun yatağında başlangıçtaki pürüzler,şelaleler ortadan kaldırılmıştır. Akarsu yatağının ağzından kaynağa doğru uzanan profili iç bükey düzenli bir eğri halindedir. Buna denge profili denir. Denge profiline ulaşmış akarsular yavaş akışlı ve enerji potansiyelleri az olur. Aynı zamanda bu akarsular taşımacılık için elverişlidirler. Türkiye'deki akarsular genellikle denge profilini almamış akarsulardır. Bunun nedeni Türkiye'nin bu günkü yeryüzü şeklini yakın bir jeolojik devirde (IV.Zaman başları) almış olmasıdır. Nitekim Türkiye'nin III.Zaman sonunda peneplen halinde iken IV.Zaman başında toptan yükselmiş olduğu tespit edilmiştir. Bunun sonucu olarak Türkiye'de dağlara oranla daha geniş yer kaplayan ova ve platolar yükseklerde kalmış ve akarsuların denge profili de bozulmuştur. Bu nedenle Türkiye'deki akarsulardan taşımacılık sahasında istifade edilememektedir.

TÜRKİYE’DE ÖRTÜALTI YETİŞTİRİCİLİĞİ-SERACILIK

TÜRKİYE’DE ÖRTÜALTI YETİŞTİRİCİLİĞİ-SERACILIK
1)ÖRTÜALTI YETİŞTİRİCİLİĞİ

İklime bağlı olmadan,ekolojik koşulların kısmen veya tamamen kontrol altına alındığı sistemlere Örtüaltı sistemeleri,bu sistemler içinde yapılan yetiştiriciliği de ÖRTÜALTI YETİŞTİRİCİLİĞİ adı verilir. Birim alandan yüksek verim alınmasını sağlayarak küçük alanların marjinal şekilde değerlendirilmesine olanak veren örtüaltı yetiştiriciliği,aynı zamanda yıl içerisinde düzenli bir iş gücü kullanımı sağlaması nedeniyle de ülkemizdeki en önemli tarımsal faaliyetlerden birisi haline gelmiştir.

Örtüaltı ve turfanda sebzeciliği birbirinden farklıdır.Turfanda sebzecilik,iklime bağlı kalınarak veya kısmen kontrol altına alınarak özellikle mikroklimaya sahip bölgelerden yararlanarak pazara erken veya geç dönemde ürün çıkarıldığı yetiştiriciliktir. Örtüaltı yetiştiriciliğinde ise ortamdaki klima özellikleri kısmen veya tamamen kontrol altına alınarak pazara ürün çıkarmak dönemini ayarlayabilmektir.

Ülkemiz seracılığında,tek ürün ve çift ürün yetiştiriciliği olmak üzere iki tip yetiştiricilik yapılmaktadır.Tek ürün yetiştiriciliği genelliklecam seralarda yapılıp yılda tek ürün alınırken,çift ürün yetiştiriciliği de plastik seralarda yapılıp ilk ürün sonbahar yetiştiriciliğinde,ikinci ürünse ilkbahar yetiştiriciliğinde alınmaktadır.Son zamanlarda teknolojik gelişmeler,ilerleyen yetiştirme teknikleri,tohumculuk dünyasındaki gelişmelerle birlikte yeni çeşitlerin de devreye girmesiyle desen zenginliği artmıştır. Dar bir zaman kalıbı içine sığdırılan tohum ekimi-fide dikimi daha geniş bir zaman dilimine yayılmıştır. Böylelikle seralarda yılın on ayında ürün hasat etme ortaya
çıkmıştır.
Örtüaltı tarımı cam ve plastik seralar ile alçak ve yüksek tüneller altındaki üretimi kapsamaktadır. Alçak ve yüksek tünelerde yapılan bitkisel üretimde daha çok erglik amaçlanmıştır.

Örtüaltı tarımı;sera ve alçak plastik tüneller altındaki üretimi kapsamaktadır. Alçak plastik tüneller;bitki sıraları üzerine yaklaşık 60 cm yarı çaplı ve yarım daire kesitli yerleştirilmiş iskeletlerin üzerinin yumuşak plastik örtülerle örtülmesi sonucu elde edilen yapılardır. Alçak plastik tünel altında yapılan bitkisel üretimde erkencilik amaçlanır.

Seralar ise;iklim koşullarının açıkta bitki yetiştirmeye elverişli olmadığı dönemlerde,kültür bitkilerinin ekonomik olarak yetiştirilmesini olanaklı kılan,bitkisel üretim için gerekli olan gelişim etmenlerini sağlayabilen,içinde hareket edebilen yapılardır.

Dünya üzerinde seracı ülkeler 1970’li yıllarda yaşanan enerji krizinden sonra ki kuşağa ayrılmışlar ve kuzey iklim kuşağındaki ülkeler klima kontrollü seralarda üretim yaparken,ülkemizin içinde bulunduğu güney iklim kuşağındaki ülkelerde üretim tamamı ile ekolojik koşullara bağımlı olarak gerçekleştirilir hale gelmiştir.

2.ÖRTÜALTI TARIMININ GELİŞİMİ

Türkiye’de örtüaltı yetiştiriciliği 1940’lı yıllarda Antalya’da kurulan seralar ile başlamıştır.1940-1960 yılları arasında seracılığın gelişimi çok yavaş olmuş ve özellikle Antalya ve İzmir civarında yayılma göstermiştir. Bu yıllardan sonra plastiğin örtü metaryali olarak kullanılmaya başlanması ile gerek sera,gerekse alçak tünel alanlarında hızlı bir artış görülmüştür. Seralarda en hızlı artış 1975-1985 yılları arasında gerçekleşmiştir;bundan sonraki yıllarda artış,devam etmekle birlikte daha yavaş olmuştur. Özellikle 1900 yılına kadar hızlı artış gösteren alçak tünel alanları ise,tünel altında yetiştirilen türlerin bir yıl önceki fiyatlarındaki değişimlere bağlı olarak,dalgalanmalar göstermiştir.1990-1997 yılları arasında toplam sera alanlarındaki artış % 64.5 iken,alçak tünellerdeki artış %9 olmuştur.

1996-1997 yılı verilerine göre Türkiye’de örtüaltı alanı 44 291 hektara ulaşmış olup,bunun 26 780 ha’ı (%60.5) alçak plastik tünel,geriye kalan 17 510 ha’ı(% 89.5) sera alanlarından oluşmaktadır.

Ülkemizde örtüaltı yetiştiriciliği ekolojik koşullara bağımlı olarak gelişme gösterdiğinden,örtüaltı alanlarımız özellikle güney kıyılarımızda yoğunlaşmıştır.

1997 yılı verilerine göre;seraların %80.9’u,alçak plastik tünelleri ise % 95.2’si Akdeniz bölgesinde bulunmakta,bu bölgeyi Ege bölgesi ,izlemektedir. İller bazında incelendiğinde seracılık açısından en önemli merkezler sırasıyla İçel (% 24.8) ve Muğla (% 9.9)’dır. Alçak tünellerin ise % 74.2’si Adana,% 8.4’ü Denizli % 6.8’i Hatay ve % 5.9’u Antalya’da bulunmaktadır.

Ülkemiz seralarına örtü malzemesi itibariyle baktığımızda %77.5’inin plastik örtülü (PE veya sert plastik),geriye kalan %22.5’inin ise camla kaplı olduğu görülmektedir.

1980 yılından bu yana örtüaltı alanlarında meydana gelen değişmeler dikkate alındığında gelecek 20 yıl içerisinde örtüaltı alanlarımızın yukarıdaki şekillerde özetlenen şekilde gelişmesi beklenmektedir. Yani seracılığın % 77.5 plastik %22.5’ cam seralardır.

3)ÖRTÜALTINDA YETİŞTİRİCİLİĞİ YAPILAN TÜRLER

3.1.Seralarda yetiştirilen türler;

Sera alanlarımızın %95’inde sebze(genelde yazlık sebzeler),%4’ünde süs bitkileri(özellikle kesme çiçek) ve % 1’inde ise meyve türleri(özellikle muz ve çilek yetiştirilmektedir.

3.1.1.Serada sebze üretimi;

Ülkemiz sera yetiştiriciliğinde %51 ile domates birinci sırada yer almakta,bunu % 20.2 ile hıyar, %17.3 ile biber ve % 8.6 ile patlıcan izlemektedir. Geriye kalan %2.9’luk alanda da kavun,fasulye,kabak gibi diğer sebze türleri yetiştirilmektedir. Bunların yanında istatistiklere girmemekle beraber çift ürün yetiştiriliği yapılan sebze seralarında ardaki boş ve soğuk dönemi değerlendirmek için yapılan marol-salata üretimi de önemli bir yer tutmaktadır.

3.1.2. Süs bitkileri üretimi;

Ülkemiz seralarında süs bitkileri üretimi %4 gibi çok düşük düzeydedir. Bu nedenle yazımızda sebzeciliğe geniş yer ayrılmış,diğer konular öz bilgiler aktarılarak geçilmiştir.

3.1.2.2. Kesme çiçek üretimi;

Değişik iklim özelliklerine sahip olan ülkemizde ticari anlamda kesme çiçek üretimi Yalova’da başlamış ve daha sonra Ege ve Akdeniz bölgelerine de yayılmıştır. Özellikle 1985 yılından sonra Antalya yöresinden kesme çiçek ihracatının başlaması,kesme çiçek üretim alanı ve miktarında son yıllarda önemli artışların ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır.

Ülkemizde kesme çiçek yetiştiriciliğinin %60’a yakın kısmı seralarda yapılmaktadır.1993 yılı verilerine göre kesme çiçek yetiştiriciliğini iller bazında incelediğimizde,İzmir,Antalya ve Yalova illerinin ilk üç sırayı aldığı ve bunları Adana,İçel,Aydın ve Bursa’nın izlediği görülmektedir.

Ülkemiz seralarında yetiştirilen kesme çiçek türleri 1993 yılı verilerine göre,kesme çiçek üretimi yapılan sera alanının %60.4’ünde karanfil yetiştirilmekte ve bunu gül %12.9 izlemektedir. Glayöl%9.2, krizantem %6.4’lük oranlara sahiptir. Geriye kalan %11.1’lik alanda diğer kesme çiçeklerin Gerbera,Gypsophylla, lisianthus, Lilium, Bouvarlia,Alsetronmeria,Nerine,Anemone ve Asparagus gibi)üretim yapılmaktadır.

3.1.2.2. İç Mekan (Saksılı)Süs Bitkileri Üretimi;

İç mekan süs bitkileri çiçekçilik sektörü içerisinde özellikle son 15 yıldır özmli bir yer tutmaya başlamıştır. İç mekan süs bitkisi üreten irili ufaklı işletmelerin çoğu Marmara bölgesinde yoğunlaşmıştır. Bunda en büyük etmen İstanbul ve Bursa gibi iki büyük pazarın yakınlığı olmuştur. Marmara bölgesini sırasıyla Ege ve Akdeniz bölgelerinin takip ettiği görülmektedir. Her üç bölgede de plastik sera varlığının cam seralara göre daha fazla olduğu dikkat çekmektedir.

Ülkemizde iç mekan süs bitkileri yetiştiriciliği yapan işletmelerin faaliyetleri üç grup halinde toplanmaktadır.
*Üretim materyalini kendi üretip,satış boyuna kadar büyütüp,pazarlayanlar
*Üretim materyaline ithal edip satış boyuna kadar büyütüp,pazarlayanlar
*Satış boyunda bitki ithal edip kısa bir sürede pazarlayanlar.

Genelde işletmelerin büyük çoğunluğunun üretim materyalini yurt dışından getirip satış boyuna kadar büyütmeyi tercih ettikleri görülmektedir. Kendi üretim materyallerini üretenler ise çok sınırlı sayıdadır.

3.1.3. Meyve üretimi;

Ülkemizde örtüaltında üretilen en önemli meyveler Muz ve Çilektir. Muz üretimi sınırlı bir plântasyonda sadece Akdeniz kıyılarında yapılmaktadır.

3.2. Alçak Plastik Tünellerde Yetiştirilen Türler;

Alçak plastik tünel alanlarının % 68.5’inde karpuz yetiştirilmekte,bu türü kabak %12.6 ve patlıcan %6.1 izlemektedir. Diğer yetiştirilen önemli sebzeler ise hıyar,domates, kavun ve biberdir.

4.ÖRTÜALTI YETİŞTİRİCİLİĞİNDE KARŞILAŞILAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ;

4.1. Seraların Yapısal Özellikleri;

4.1.1. İşletme Büyüklüğü;

Ülkemiz seralarında işletme yapısı ve sera büyüklüğü yönünden bakıldığında;genelde seraların aile işletmeleri şeklinde ve küçük alanlara sahip oldukları görülür.

İşletmelerin küçük ölçekli oluşu teknoloji kullanımını sınırlamakta,işletme bünyesinde tarım eğitimi almış bir kişinin istihdamı mümkün olmamakta ve sonuçta babadan veya komşudan öğrenilen şekilde seracılığa devam edilmektedir.

4.1.2.Konstüksiyon ve örtü malzemesi

Sera konstüksiyon (yapı)malzemesi olarak ülkemizde ahşap,demir ve galvanize demir kullanılmaktadır. Plastik örtülü seralarda 1980’li yıllara kadar oldukça yaygın olan ahşap iskelet,dayanıksız olması ve örtü malzemesini tutturmak için kullanılan çivinin örtü malzemesini yırtması nedeniyle, kullanımı gittikçe azalmaktadır. Günümüzde artık plastik ve cam örtülü seralarda,demir ve galvanize edilmiş demir profiller kullanılmaktadır.

Akdeniz bölgesindeki diğer ülkelerde olduğu gibi,örtü malzemesi olarak plastiğin kullanılması bizim ülkemizde de giderek daha da yaygınlaşmaktadır. Plastik örtü olarak da en yaygın kullanılan materyal,ucuzluğu nedeniyle,polietilen (pe)dir. Son yıllarda piyasada bulunan uv,ır ve antifog katkılı plastik örtüler,uzun ömürlü olmaları nedeniyle,üreticiler tarafından daha tercih edilir olmuştur.

Örtü materyalini konstrüksiyona tutturmak için eskiden cam seralarda macun, plastik seralarda çivi kullanılırken,günümüzde sert veya yumuşak plastikten klips kullanımına geçmiştir.

Ülkemiz seralarında özellikle çatı havalandırması istenilen düzeyde değildir. İyi bir sera havalandırmasının sera taban alanının %20’si kadar büyüklükte olması istenirken ülkemiz seralarında bu oran %1-4 arasında değişmektedir. Çoğu plastik örtülü olan seralarda çatı havalandırması hiç olmadığından yükselen nem ve sıcaklığı kontrol etmek oldukça zordur. Yetiştiriciler ancak yan havalandırma yapmak suretiyle nem ve sıcaklığı kontrol etmeye çalışmaktadırlar ki,bu da yetersiz kalmaktadır.

Ülkemizde son yıllara kadar sera yapımı konusunda hizmet veren kuruluşlar yoktu ve üreticiler ya kendileri yada yörelerindeki ustalarla seralarını kurmaktaydılar. Özellikle havalandırma yetersiz bırakılmaktaydı. Ayrıca fazla taşıyıcı konstrükisyon malzemesi kullanılması sera içine giren ışık miktarını azaltmakta,kullanılan dikmeler mekanizasyonu kısıtlamaktaydı.

Günümüzde,seralarımızda yapısal sorunların tamam ile çözüldüğünü söylemek mümkün değilse de,bu konuda hizmet veren kuruluşların bulunması ve modern sera tesislerine rastlanılması sevindiricidir. Montaja hazır halde satılan galvanize konstriküsyon malzemelerinin kullanımı ile seraların kurulması ile teşvik edilerek ülkemiz seraları daha modern bir hale kavuşturulabilir.

4.2.Isıtma

Ülkemizde örtüaltı üretimi,mevcut iklim koşullarından olabildiğince yaralanarak,en alt düzeyde masraf ile yapılmaya çalışılmaktadır. Bu yüzden iç mekan süs bitkileri seraları haricindeki diğere seralarda ısıtma genelde don zararından korunmak amacıyla yapılmaktadır. Bunun sonucunda gerek verim,gerekse kalite düşmekte ve hastalıkları kontrol etmek güçleşmektedir.

Sebze üreticileri,ısıtma masraflarını en aza indirmek amacıyla tek ürün yetiştiriciliği(eylül-haziran)yerine çift ürün yetiştiriciliğini(sonbahar:temmuz-ocak;ilkbahar:aralık-temmuz)tercih etmektedir. Tek ürün yetiştiriciliğinde ısıtma sadece don zararından korunmak amacıyla yapılmakta,meyve tutumu özellikle domates ve patlıcan gibi sebze türlerinde bitki büyüme maddelerinin kullanımı ile sağlanmaktadır. Kısa dönem yetiştiriciliklerinde ise pazarda ürün fiyatlarının yüksek olduğu dönemde ürün boşluğu olmaktadır. Üretimde planlamanın yapılmaması, üreticinin karşı karşıya kaldığı fiyat dalgalanmaları,düşük verim ve meyve kalitesi üretimde karşılaşılan en önemli çıkmazlardandır. Girdilerin yüksek olduğu seracılıkta ihracat hedeflendiği taktirde bu sorunları aşmak daha kolay olacaktır. Bunun ise ilk koşulu meyve kalitesinin yükseltilmesi ve üretim planlamasının yapılabilmesidir. Bu da ancak,seralarda yetiştirilen türe göre belli bir dereceye kadar ısıtma yapılmasıyla sağlanabilir.

Günümüzde seralarımızda don tehlikesine karşı yaygın bir şekilde kullanılan çatı yağmurlanmasının yanında ısı perdesi ve su şiltesi gibi diğer ısı koruma yöntemlerinin de yaygınlaşmasında büyük yarar vardır. Bu tekniklerin kombinasyonları da oldukça iyi sonuç vermektedir. Örneğin su şiltesi ve ısı perdesinin birlikte kullanımının sıcaklığı 4-7°C arttırdığı bildirilmektedir.

Ülkemiz seracılığının gelişiminde önemli rol oynayabilecek faktörlerden biriside jeotermal enerji kullanımının yaygınlaştırılmasıdır. Yenilenebilir,ekonomik ve çevreyle dost bir enerji kaynağı olan jeotermal enerji,ülkemizde ısıtmalı seracılığı mümkün kılabilecek ve seracılığımızı ideal çizgisine oturabilecek tek çözüm gibi görülmektedir. Türkiye’nin önemli bir jeotermal enerji bölgesi olan alp-himalian orojenik kuşağında yer aldığı ve jeotermal kaynak zenginliği bakımından ilk yedi ülke arasında bulunduğu bildirilmektedir. Yüksek sıcaklıklı jeotermal akışkan içeren sahalar Türkiye’nin batısında,düşük ve orta sıcaklıkla sahalar ise orta doğu ve kuzeyinde yer almaktadır. Seracılığın yaygın olduğu Akdeniz sahil şeridinde ise,sera ısıtmasında kullanılabilecek 40C’nin üzerinde sıcaklığa sahip jeotermal saha saptanmamıştır. Dolayısıyla jeotermal kaynakların kullanımı seracılığımızı istenen çizgiye taşıyabilecektir. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Plânı Örtüaltı Sebzeciliği Özel ihtisas komisyonu raporunda,Jeotermal sahalar içerisinde Saray köy-Denizli, Simav-Kütahya ve Kozaklı-Nevşehir’in en önde gelen potansiyel sera üretim merkezleri olduğu belirtilmektedir. Bu merkezler içerisinde yer alan simav’da çevre bakanlığı’nın desteği ile,1992yılında jeotermal enerji konutlarının ısıtılmasında kullanılmaya başlanmış 1994 olup bu tarihten sonra ilçede seracılık faaliyetleri de başlamış ve günümüzde sera alanı 102 dekara çıkmıştır.

Yapılan çalışmalar Türkiye’nin 31 500 MW’ lık termal kapasiteye sahip olduğunu ve bu yolla 150 000 dekar seranın ısıtılmasının mümkün olduğunu ortaya koymuştur. Oysa halihazırda ancak 200dekarlık bir sera alanının jeotermal enerji ile ısıtıldığı tahmin edilmektedir. Bu nedenle de,jeotermal ısıtılmalı seracılğın geliştirilebilmesi için gerekli desteği sağlanması gerekmektedir.

4.3.Üretim materyali

4.3.1.Sebze

Seralarımızda yetiştirilen domates,hıyar,patlıcan,kabak,kavun ve karpuz gibi sebze türlerinde kullanılan tohumluğun tamamı f1 hibrittir. Biberde halen standart çeşitlere ait tohumluk kullanılmakla birlikte f1 hibrit tohumluk kullanımı da hızla artmaktadır. Tohumluk gereksinimi özel firmalarca karşılanmakta olup,kullanılan tohumlukların büyük bir kısmı ithal edilmekte,çok az bir kısmı ise lisans anlaşmaları çerçevesinde ülkemizde üretilmektedir. 1992 yılı verilerine göre ithal edilen sebze tohumlarının miktarı 60 tonun üzerindedir.

Seralarımızda yerli f1 hibrit tohumlarının kullanımının arttırılmasına da ihtiyaç vardır. Son yıllarda Narenciye ve Seracılık Araştırma Enstitüsü tarafından ıslah edilen f1 domates,biber,patlıcan,hıyar ve kavun çeşitlerinden bazıları tescil ve ara verilmiş ve bunların arasından bazı çeşitlerin tohum üretim ve satış izni özel firmalara verilmiştir. Bu sevindirici durum olmakla birlikte seralarımızda yerli tohum kullanımında henüz kayda değer bir gelişme olmamıştır. Yerli tohum kullanımının arttırılabilmesi için üretim yapan özel firmalar desteklenmeli,ayrıca kamu kuruluşlarında ve Üniversitelerde ıslah çalışmaları özendirilmelidir.

4.3.2.Süs bitkileri

Sebzede olduğu gibi süs bitkilerinde de üretim materyali bakımından dışa bağımlılık söz konusudur. Ülkemizde iç piyasaya yönelik çalışan küçük üreticiler,karanfil ve kasımpatında kendi materyalini yetiştirdiği bitkilerden temin etmektedir. İhracata yönelik kesme çiçek yetiştiriciliği kuruluşlar ise üretim materyallerini her yıl ithal etmektedir. Lilium ve glayöl gibi soğanlı süs bitkilerinde ise üretim materyali temininde tamıyla dışa bağlılık sürmektedir. Üretim materyalinde dışa bağımlılığı azaltmak için bu konuda çalışmak isteyen firma veya kişiler gerekli alt yapıyı oluşturmak üzere desteklenmelidir.

4.4.Toprak

Seralarımızda üretim halen geleneksel şekilde toprakta yapılmaktadır. Ancak seralarda uygulanan monokültür ve toprakların örtü altında olması aşağıda özetlenen sorunları beraberinde getirmektedir.
-toprak yoğunluğu,
-toprak kaynaklı hastalıklar,
-nematodlar,
-toprakta su seviyesinin yükselmesi,
-sürme tabanı denilen geçirimsiz tabakanın oluşması.

Bu sorunları çözmeye yönelik olarak sera toprağı yaz aylarında göllendirme sulamalar yapılarak yıkanmalı ve sürme tabanı oluşmuş ise kırılmalıdır. Ayrıca yıkama ile oluşan suların topraktan uzaklaşmasını sağlamak ve daha da önemlisi kış aylarında seraya yağmur sularının girişini engellemek için sera drenajına gereken önem verilmelidir. Sera topraklarında madde içeriğinin %10 olması idealdir. Seracılık bölgelerinde kaliteli organik gübre bulmak zor olmakla birlikte sera toprağında organik madde oranının %5’in altına düşmemesine dikkat
edilmelidir. Ülkemiz seralarında yeşil gübrelemeye de gereken önem verilmemektedir. Seraların boş olduğu dönemde mısır bitkisi yetiştirilerek yeşil gübreleme yapılması,toprağın organik madde içeriğini yükselteceği gibi fiziksel yapısının da düzeltilmesine yardımcı olacaktır. Bu konuda üreticilerin bilgilendirilmesi gerekmektedir, nitekim önemli bir sera merkezi olan Fethiye’nin Kumluova köyünde 1980-90yılnda yapılan bir anket, üreticilerin %42.5’inin yaz aylarında seralarında mısır yetiştirdiklerini,fakat püsküllenme aşamasına gelen
bitkileri keserek toprağa karıştıracakları yerde hayvanlara yedirdiklerini ortaya koymuştur.

Sera topraklarının-bitki ömrü uzun ve verimi yüksek olduğundan-gübre ihtiyaçları fazladır. Ancak üreticilerin bitkilerin isteğinin çok üstünde gübreleme yaptıkları görülmetedir. Gereğinden fazla gübre kullanımı, özellikle nitrat ve fosfor kullanımı,yer altı ve üstü sularının kirlenmesine yol açmaktadır. Bu nedenle,seralarda gübrelemenin toprak ve bitki analizlerine dayalı yapılması sağlanmalıdır.

Yukarıda da belirtildiği gibi seracılıkta toprakla ilgili en önemli sorun toprak kaynaklı hastalıklar ve nemetodlardır. Bu nedenle,toprak dezenfeksiyonu zorunlu bir uygulama haline gelmektedir. Toprak dezenfeksiyonu buhar ile kimyasal yolla yapılabilir. Buhar ile toprak dezenfeksiyonun özel düzenler gerektirmesi ve pahalı olması,ülkemiz seralarında kimyasal dezenfeksiyonun yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bu amaçla,bu yıla kadar en yaygın olarak metilromit kullanılmıştır.

Oysa metilbromit kullanılmıştır. Oysa metilbromit kullanımıyla toprakta, yer altı sularında ve yetiştirilen ürünlerde Br birikimi oluşması ayrıca metilbromitin ozon tabakasına zararı nedeniyle pek çok ülkede bu kimyasalın kullanımı yasaklanmış olup 2010 yılında tüm dünyada kullanımına izin verilmeyeceği bilinmektedir. Ayrıca olumsuz dezenfeksiyonda kullanılan diğer kimyasalların da insan ve çevre sağlığına olumsuz etkilerinin olmadığını söylemek mümkün değildir.

Toprak kaynaklı bu sorunların kesin çözümü ülkemiz seralarında topraksız tarımın yaygınlaştırılması hedeflemelidir. İhracata yönelik yetiştiricilikte,özellikle toprak dezenfeksiyonunun kimyasal yolla yapılması engelleyici bir rol oynamaktadır. Dünyanın pek çok ülkesinde,seralarda topraksız yetiştiriciliğin yaygınlaşmasınıaltında yatan nedeni de budur.

4.5.Sulama

Serada bitki yetiştiriciliğinde bitki gelişimi için gerekeli su,açık alandaki yetiştiricilikten arklı olarak yalnızca sulama ile karşılamaktadır. Bu durum,küçük bir alanda yüksek verimin sağlanmasını amaçlayan ve yüksek yatırımlarla gerçekleştirilen seralarda sulama uygulamalarının önemini daha da artırmaktadır.

Seralarda yapılan üretimlerde suyun bitkilere uygulanmasını pek çok yöntem uygulanmaktadır. Bunlar, günümüzde giderek terk edilen yüzey sulama yöntemlerinin yanı sıra,gelişen teknolojinin sağladığı çeşitliliğe uygun olarak artan uygulama alanı bulan ve bitki üretim tekniklerine bağlı olarak değişime uğramış bilinen modern sulama yöntemleridir. Üretici koşullarında günümüzde en yaygın olarak kullanılan yöntem-pek çok üstün yönleri nedeniyle damla sulamadır. Damla sulama sistem unsurlarının gerek ülkemizde üretilmesi,gerekse ithal edilmesiyaygınlaşma hızını arttırmıştır.

Diğer taraftan,bitkisel üretim girdilerinin etkinliğini arttıran ve bu biçimi ile çağdaş tarımda yüksek verimliliğin ayrılmaz parçası olan sulamaya,bitkisel üretim için kök bölgesinde eksik olan suyun en uygun düzeyde açısından da bakılmalıdır. Bu nedenle,bitkide verim ve kalite düşüklüğüne sebep olabilecek bir su stresini önlemek amacıyla,bitkiye gelişme süreci içinde gereksinim duyulan sulama gereken miktar ve zamanlarda uygulamak gerekir ki,bu da var olan koşullara göre etkili bir sulama programının yürütülmesi ile olasıdır.

Günümüzde sulamanın programlanmasına yönelik olarak,toprağa,bitkiye ve iklime dayalı izleme tekniklerini kullanan bir çok yöntem geliştirilmiş olmasına karşın ülkemiz seralarının büyük bir bölümünde arzu edilen düzeyde bilimsel yöntemler kullanılmamaktadır. Üreticiler sulamayı genellikle bitki veya toprağın durumunu görsel olarak inceleyerek programlamaktadırlar. Ayrıca,sulama suyu kalitesi,toprakların fiziksel ve kimyasal özellikleri ile verimlilik durumunun bilimsel düzeyde belirlenmemesi verim ve kalite azalması ile sonuçlanabilmektedir.

4.6.Hastalık ve Zaralılar

Üretim oldukça basit yapılar altında yapıldığından,uygun olmayan sera içi iklim koşulları özellikle-düşük sıcaklık ve yüksek nisbi nem-özellikle plastik sera ve tünellerde önemli kayıplara neden olan fungal ve bakteriyel hastalıkların ortaya çıkışını hızlandırmaktadır.

Toprak kaynaklı pek çok patojen, seralarda yetiştirilen bitkilerde hastalıklara yol açmakta,çoğunlukla da kontrol altına alınmaları güç olduğundan,önemli zararlara neden olmaktadır. Bakteriyel ve fungal kaynaklı bazı hastalık etmenleri de, bitkilerin iletim sistemine yerleşerek onların solmalarına ve hatta ölümlerine yol açabilmektedir. Sera bitkilerinin doğrudan toprak üstü organlarında zararlara yol açan hastalıklara yaygın olarak rastlanmaktadır. Seralarda yetiştirilen bitkilerde virüs hastalıkları ayrı bir öneme sahip bulunmaktadır. Etkin bir kontrol yönteminin olmayışı ve çok kolay yayılma yollarına sahip olmaları nedeniyle virüsler özellikle sonbahar döneminde yapılan üretimlerde ürün kayıplarını ekonomik düzeyin üzerine çıkarabilmektedir.

Seralarımızda en sık rastlanan ve en önemli ekonomik kayıplara yol açabilen başlıca zarlılar ise beyaz sinekler, kırmızı örümcekler, yaprak bitkileri, yaprak galeri sinekleri ve domates pas akarıdır.

Hastalık ve zararlılarla mücadelede en yaygın olarak izlenen yol ise kimyasal savaşımdır. Nitekim, önemli bazı sera merkezlerinde solanacea familyası sebzelerinin yetiştirildiği seralarda 1991 yılında yapılan anket çalışmasında üreticilerimizin çok bir çoğunluğunun sadece kimyasal savaşımı benimsedikleri görülmüştür.

1996 yılı itibari ile toplam pestisit tüketimimiz 13 797 ton, birim alana düşen etkili madde tüketimi 736 g/ ha olup, toplam tüketimimizin 1979 ve 1996 yılları arasında %65 oranında artığı görülmektedir.

Her ne kadar toplam tüketimimiz gelişmiş ülkelere göre çok düşük düzeylerde kalıyorsa da, seralarımızda kullanılan pestisid miktarının seviyesi ne yazık ki çok yüksektir. Seralarda dekara kullanılan pestisit miktarının 10 kg dolaylarında olduğu bildirilmektedir. Yine 1992 yılı itibarıyla toplam pestesit tüketimimizin 2/3’lük bölümünün Akdeniz ve Ege Bölgelerinde gerçekleşmesi de örtü altı tarımında yoğun ilaç kullanımının bir diğer göstergesidir.

Bilinçsiz ve yoğun pestisit kullanımının yol açtığı diğer önemli bir husus ta dayanıklılık sorunudur. Dayanıklılığın ortaya çıkmasıyla birlikte pestisidlerin etkinliğini artırmak amacıyla daha yüksek dozların uygulunması veya yeni ırklar için daha etkili pestisitlerin kullanımı önemli sakıncalar oluşturmaktadır:

Özet olarak,örtüaltı tarımında bitki koruma konusunda karşılaşılan sorunlar şöyle sıralanabilir;
-Yanlış ve yüksek dozlarda pestisit uygulama,
-Hastalık ve zarlının yanlış teşhisi ve yanlış pestisit kullanımı,
-Çeşitli pestisitlerin karıştırılarak yada yaprak gübreleri ile uygulanması,
-Ard arda aynı pestisidi kullanarak dayanıklılık yaratmak.
Biyolojik savaşın etkinliğini artırmak amacıyla havalandırma pencereleri sık dokulu perde ile kapatılmalı, cezbedici tuzaklar asılmalı,sera içinde ve dışında yabancı ot temizliği sağlanmalıdır.

4.8.Sera Sebzelerinde Meyve Tutumu

Ülkemiz sera sebze üretiminde ısıtma genelde don zararından korunmak amacıyla yılın belli günlerinde yapılmaktır. Sadece yurt dışına üretim yapan birkaç firma ve jeotermal enerjinin bulunduğu yerlerdeki(Simav,Kızıldere Balçova ,Şaanlıurfa gibi) seralarda düzenli ısıtma yapılmaktadır.

Çoğunlukla düşük sıcaklık gün ,içerisindeki sıcaklık değişimleri ve bazı dönemlerde ışıklanmanın yetersiz oluşu sonucu canlı çiçek tozu oluşumu ve ovaryum gelişimi olumsuz yönde etkilenmektedir. Ayrıca seraların kapalı bir ortam olması, dolayısıyla böcek ve hava hareketinin yetersizliği ve oransal nemin yüksek olması çiçek tozlarının dişicik tepesi üzerine taşınmasını güçleştirmektedir. Sonuç olarak döllenme eksikliğinden dolayı meyve tutumu azalmakta veya Pazar değeri olmayan meyveler oluşmaktadır.

Partenokarp meyve gelişimini sağlayan bitki büyüme maddeleri veya halk tarafından bilinen adı ile hormonlar;özellikle domates , patlıcan , kabak ve çilek yetiştiriciliğinde üreticiler tarafında yaygın olarak kullanılmaktadır.

Hormon her ne kadar meyve tutumunu sağlasa da,elde edilen meyvelerin kalitesi düşük ve raf ömrü kısa olmaktadır. Ayrıca bu maddelerin insan sağlığına olası riskleri nedeniyle, pek çok ülkede kullanımına izin verilmemektedir. Sera sebzelerimizde hormon kullanımı ihracat şansını azaltmakta, ayrıca ülkemizde de tüketicilerin sera ürünlerine şüpheyle yaklaşmalarına, hatta bu ürünleri tüketmek istememelerine yol açmaktadır. Bu nedenle seralarımızda bitki büyüme maddeleri kullanımının acilen azaltılması, mümkün olduğun da kaldırılması hedeflenmelidir.

Tozlaşmaya yardım amacıyla domates, patlıcan, biber ve çilek seralarında Bombus aralarının kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.

4.9.Pazarlama

Son yıllarda seracılık sektörünü etkileyen en önemli sorun pazarlamadır. Özellikle sebze üreticileri pazarlama alanında örgütlenmemişlerdir. İç pazara ürünlerin verilmesi ya merkezlerde bulunan hal aracılığı ile , yada tüccarların örtüaltı merkezlerinden mal toplaması ile yada az olmakla beraber direk üretici tarafından tüketiciye ulaştırılıp, satılması şeklinde olmaktadır. Dış pazara ürün verilmesi ise genelde merkezleri Antalya’da olan ihracat şirketlerine mal verilmesi şeklinde olmaktadır. Ancak son yıllarda ihracatta ki tıkanmalar örtü altında yetiştirilen sebzelerin çok düşük fiyatlar ile satılmasına neden olmaktadır. Bu nedenle ihracatın artırılmasına yönelik önlemler acilen alınmalıdır.

5.ÖRTÜ ALTI YETİŞTİRİCİLİĞİNDE YENİ TEKNOLOJİLER: TOPRAKSIZ TARIM

Günümüzde,pek çok ülkede,seralarda üretimin büyük bir kısmı topraksız tarım ile gerçekleştirilmektedir. Aslında topraksız yetiştiricilik 17.yy’dan günümüze bitki beslenme konusundaki bilgilerimizin çoğu su ve kum kültürü denemelerinden elde edilmiştir. Topraksız tarımın, seralarda ticari anlamda yaygın kullanımı ise 1970’li yıllara rastlamaktadır. Bunun nedeni ise bu yıllarda ortaya çıkan enerji krizi sonucu buhar ile toprak dezenfeksiyonunun çok pahalı bir uygulama haline gelmesidir. Bu şekilde kullanılmaya başlanılan topraksız tarım günümüze kadar artan bir hızla yaygınlaşmıştır, hatta bazı ülkelerde sera üretimi tamamen topraksız tarım ile yapılmaktadır.

Topraksız tarımın geleneksel yetiştiriciliğe göre üstün yanları şu şekilde özetlenebilir;

-Toprağın bulunmadığı veya kalitesinin üretim için yeterli olmadığı yerlerde yetiştiricilik yapılabilir.
-Toprak yorgunluğu ortadan kalkar,aynı yerde arka arkaya aynı ürünler yetiştirilebilir.
-Toprak kaynaklı hastalık ve zararlılar ile yabancı otlar sorun olmaktan çıkar , toprak dezenfeksiyonuna gerek kalmaz. Ürünlerde dezenfektan kalıntısı sorunu ile karşılaşılmaz.
-Su ve besin maddeleri etkin bir şekilde kullanılır, su ve gübre kullanımı azalır.
http://enginsalli.blogcu.com 'teşekkür ederiz